Diyelim ki...
Gazetelerden birinde azıcık sert bir ‘Tayyip Erdoğan analizi’ yayınlandı.
Başbakan Erdoğan, bunu tamamen ‘şahsi’ algılıyor.
İçinden, “Ben ne yaptım bu adama?” diyor.
“Biz gece gündüz demeyip koştururken şunun oturduğu yerden kestiği ahkâma bak” diyor.
Yazıyı yazanın üstünü çiziyor.
Gazetenin patronuna düşman oluyor.
¡
Diyelim ki...
Kürtler, ısrarla ve inatla BDP’ye destek olmayı sürdürdü.
Başbakan Erdoğan, bunu tamamen ‘şahsi’ algılıyor.
İçinden “Kürtler için elimden geleni yaptım ama onların yaptıklarına bak” diyor.
Açtığı derslikleri, yaptığı ‘duble yolları’, TRT Şeş’i falan aklına getiriyor.
Ve buna mukabil...
Bölge halkının oylarını BDP’ye vermesini, kendisine yönelik özel bir garez olarak algılıyor.
Bu nedenle...
“Kürt sorunu hallolunmuştur” diyor.
Bu nedenle öfkeli konuşmalar yapıyor.
¡
Diyelim ki...
Bir grup protestocu, herhangi bir gerekçeyle hükümeti protesto etmeye yeltendi.
Başbakan Erdoğan, bunu tamamen ‘şahsi’ algılıyor.
Diyor ki:
“Ben bu kadar çalışıyorum, bu kadar hizmet üretiyorum, şunların yaptığına bak. Basit bir mesele yüzünden almışlar ellerine pankartları beni protesto ediyorlar. Olacak iş mi bu?”
Bu yüzden her türlü protesto gösterisine karşı inanılmaz ölçüde tahammülsüzlük gösteriyor.
¡
Diyelim ki...
Galatasaray için yapılan stadın açılışında bir grup yuh çekti.
Başbakan Erdoğan, bunu tamamen ‘şahsi’ algılıyor.
“Size stat yaptık, bana yuh çekiyorsunuz. Bu nasıl adalet?” diye isyan ediyor.
Asla ve kata “Demokrasilerde olur böyle şeyler” demiyor.
Asla ve kata “Onlar da demokratik haklarını kullandılar” demiyor.
Yaptığı hizmeti başa kakıyor.
“Bundan sonra görürsünüz siz” tavrına giriyor.
¡
Sanırım Tayyip Bey’in etrafında “Lütfen şahsi algılamayın” diyen ya da diyecek hiç kimse kalmadı.
O zaman bu vatan vazifesini ben ifa edeyim bari:
“Tayyip Bey... Nüfusu 80 milyona dayanmış kocaman bir ülkedir Türkiye... Böylesi bir ülkede herkesin olup bitenden memnun olmasını beklemeyin... Siz ağzınızla kuş tutsanız - ki böyle bir durum söz konusu değildir; birileri çıkıp, ‘İyi ama kuşu tutarken fazla sıçradı’ diye mızmızlanır. Mahalle maçı yapmıyorsunuz. Gerekçeli ya da gerekçesiz isyan edilebilen bir ülkeyi yönetiyorsunuz. Büyük ülkeler böyledir: Ne verirseniz verin daha fazlası istenir. Burası bir aşiret devleti olmadığından, mutlaka eksik gedik bulmaya ayarlı birileri çıkar. ‘Nankörler’ falan demeden önce bunları düşünün... Rahat olun, rahat oynayın. ‘Demokrasinin cilveleri’ deyip geçin.”
‘Arz ederim’ gazeteciliği Erdoğan’a kaybettiriyor
Kemal Kılıçdaroğlu, kendisini stüdyoda sıkıştırmaya yeminli gazetecilerin karşısına çıkıp “Buyurun, istediğiniz soruyu sorun” demeyi tercih ederken...
Tayyip Erdoğan, sorularını “Arz ederim efendim” üslubuyla soran gazetecilerin karşısına çıkmayı tercih ediyor.
Bu durumda...
Kazanan Kemal Kılıçdaroğlu, kaybeden Tayyip Erdoğan oluyor.
Çünkü...
Tayyip Erdoğan dünyanın en süper cevaplarını vermiş olsa bile, sorularını “Arz ederim” edasıyla soran gazetecilerin karşısına çıkmayı tercih etmiş bir lider olarak baştan kaybediyor.
Kemal Kılıçdaroğlu ise ortalama bir performans gösterse bile, sonuçta en keskin muarızlarının karşısına çıkma cesareti göstermiş bir lider olarak baştan kazanıyor.
Oysa Başbakan Erdoğan, muhaliflerinin karşısında harikalar yaratmasıyla meşhur bir liderdir.
Bu nedenle...
‘Arz ederim’ gazeteciliğine razı olmak, Tayyip Erdoğan’ın kendisine yaptığı en büyük haksızlıktır.
Seçimin bıktırdıkları
“Bandında” lafı...
“Ben aslında AK Partili değilim” diye söze başlayıp AK Parti propagandası yapan AK Partili...
“Bu seçimde kesin hile yapılacak” cümlesi...
Bilhassa AK Parti’nin afiş ve pankart asma konusunda gösterdiği profesyonel agresiflik...
Bülent Arınç’ın arada sırada yaptığı tuhaf çıkışlar...
Seçim otobüslerinden yükselen sesler...
Kasetler MHP’ye yaradı mı, yaramadı mı meselesi...
Anketlere inanmak istemeyenlerin durumu “Anketlere inanmıyorum” diye nitelemesi...
Muktedirlerin sevdiği laflar
Türkiye’nin birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğu zamanda...
Derin güçlerin milleti birbirine düşürmek maksatlı planları...
Gizli ellerin sahneye koyduğu oyunlar...
Kandil-Silivri ittifakı...
İç ve dış mihraklı tertipler...
Madımak’ı PKK yaktı...
Madımak’ı Ergenekon yaktı.
Hepsi terörist, hepsi eşkıya...
İmam-hatip konusunda al AKP’yi vur CHP’ye
AK Parti, imam-hatip konusunda mevcut durumun aynen devam etmesini istiyor.
CHP ise, mahcup bir şekilde imam-hatiplerin sayısının azaltılmasını istiyor.
Biri imam-hatip destekçiliğinden, diğeri de karşıtlığından nemalanıyor.
Şöyle ki:
İkisi de bugünkü imam-hatip düzeninin sorunlarını görmemeyi tercih ediyor.
İkisi de asıl meselenin anayasal hak olan ‘din eğitimi’ ihtiyacı olduğu ve bu ihtiyacın esaslı bir şekilde giderilmesi gerektiği üzerinde durmuyor.
İkisi de iki farklı mektep anlayışının küçük çocukların omuzlarına yüklediği misyon konusunda kafa yormuyor.
İkisi de radikal çözümler peşinde koşacak yürekliliği göstermiyor.
İkisi de mevcut yapıdan alabildiğine yararlanmaya çalışıyor.
Siyasetin kibirli ve sekter mühendislerine dört uyarı
1- Seçime bir hafta kala çıkaracağınız her kaset, kasetin içeriği ne olursa olsun, dönüp sizi vurur.
2- Seçime bir hafta kala polis marifetiyle yapacağınız her baskın, gerekçesi ne olursa olsun, karşı tarafa yarar.
3- Seçime bir hafta kala içeri tıkacağınız her şahıs, kimlik ve kişilikleri ne olursa olsun size zarar yazar.
4- Seçime bir hafta kala ortaya atacağınız korkunç ve muazzam iddia, hangi belgeye dayanırsa dayansın yel olur gider.