Tatilde tatil üzerine düşünceler

xxxx111

Sabahın erken saatlerinde geldi düzeltme; Turgut Özal dönemini rakip kamptan izlemiş bir dosttan: ”O yıllarda tartışma konusu olan 'Nirvana Yatı' Nurullah Gezgin'e değil, Kutlutaş'ın ortaklarından Nurettin Koçak'a aitti” dedi ve ekledi: ”O günlerde eleştiri konusu olan Nirvana'dan daha görkemli en az elli yat bugünlerde fink atıyor sularımızda.”

Bir şeyi daha bu vesileyle hatırlattı dostum: ”Nurettin Bey de, Kutlutaş da Turgut Bey'den bir şey bekleyen insanlar değillerdi; sırf ona duydukları sevgiden tahsis ediyorlardı yatlarını...”

Turgut Özal'ın o günlerde düşürüldüğü durumu biliyoruz: İktidar 'iğneli fıçı'ya dönmüştü reformcu başbakan ve cumhurbaşkanı için; eli kolu bağlı, yapmak istediklerini gerçekleştiremez hale sokulmuştu. ”O gitsin de kim gelirse gelsin” diye düşünenler Mesut Yılmaz'ı, Süleyman Demirel'i, Tansu Çiller'i getirdiler başbakanlığa; tam yedi yıl Demirel, bir yedi yıl daha Ahmet Necdet Sezer Çankaya Köşkü'nde oturdu...

Bu saydığım isimlerin hangisi hangi alanda Turgut Özal'dan bir parmak ilerideydi? Hiçbiri... Ülke Özal sonrasında vizyonunu ve direksiyonunu kaybetti.

Şimdi de aynı çevreler uzun aradan sonra ortaya çıkan vizyon sahibi bir iktidarı yıpratmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Özal'a 'Nirvana Yatı' ve 'Okluk Koyu' bühtanında bulunmuşlardı, benzeri bir çıkışı Abdullah Gül için deniyorlar... Bugünün Türkiyesi'nde her taraf en lüks otellerle doluyken, basit şartlarda bir yaşama alanı sağlayan Okluk Koyu'nu cumhurbaşkanına çok gören bir zihniyet bu.

Belki de Cumhurbaşkanı Gül'ün yazlıkçılar arasına katılmasını, sokaklarda halkla birlikte dolaşmasını, şortuyla askeri birlikleri ziyaret etmesini istemiyorlar...

”Turgut Bey” denildiğinde akıllara ilk gelen bunlar oluyor çünkü...

Rektörlük seçimleri etrafında şu günlerde kopartılan fırtınayı da unutmayın. Özal'ın Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı atamaları unutmuş değilim ben. Gazi Üniversitesi profesörlerinden Süleyman Arslan'ın üye atanmasına Yekta Güngör Özden dört koldan karşı çıkmış, allem edip kallem ederek atamayı geçersiz saydırmıştı.

Abdullah Gül'ün seçicilikte Sezer'den farklı olmayan rektör atamalarına gösterilen tepkiler ortada. ”Sezer öyle davrandı diye Gül de aynı şekilde davranmak zorunda mı?” imiş. Bir CHP öndegideni ”Biz aslında Sezer'in yanlış yaptığına inanıyorduk, ama karşı taraf yıpratmasın diye sesimizi çıkartmıyorduk” demiş mazeret olarak...

Bekir Coşkun üniversite öğretim üyesi olsa, kendisi hakkında ”O benim cumhurbaşkanım değil” yazıları yazdığı halde rektörlüğe atamasını yapsa mıydı Abdullah Gül? Bazı adayların Çankaya'ya tavırlarında Bekir Coşkun'dan hiç farkları yok.

İstanbul'daki köklü üniversitelerden birinin rektörünü yeniden atamadı sözgelimi. ”Acaba neden?” diye o üniversitedeki dostlara sorduğumda, dolambaçlı yollara sapmadan son birkaç yıllığı önüme serdiler. ”Bu 1999 yıllığı; görüyorsunuz Atatürk fotoğrafıyla açılıyor, dönemin cumhurbaşkanı Demirel ile devam ediyor... Bu da 2005 yıllığı: Orada da Atatürk ile dönemin cumhurbaşkanı Sezer'in fotoğrafları var... Bu da son yıllık: Atatürk var ve şimdiki cumhurbaşkanı yok...”

Ne yani, kendisine yok muamelesi yapan kişiyi yeniden rektör mü atasaydı Abdullah Gül?

İki dönem iş başında bulunduktan sonra halefini kendi eliyle seçmeye kalkışan rektörler de çıktı. Devlette böyle bir gelenek yok. Vitrin rektörü atasaydı Cumhurbaşkanı Gül, sekiz yıllık yönetim en az dört yıl daha aynı kişinin elindeymiş gibi olacaktı. Adayı elenen rektör, ”Atananın kardeşi partili” demiş, araştırdım, adamın Ak Parti örgütünde görevli bir kardeşi yok...

Aynı rektör geçmişte ağzından çıkan sözleri bana yalanlamıştı da, sözlerini ilk yayınlayan ajansla aram açılmıştı; muhabir, işittiği ve kaydettiği sözlerin o kişinin ağzından çıktığını ispatlamıştı.

Eskiler ”Mahkeme kadıya mülk değildir” demişler. Devlette görev mahalleri belli süreler içindir ve süre dolunca ayrılmak gerekir. Bazıları ayrılmamak için formül arayışı içindelerse, CHP yandaşı medya da ideolojik yakınlık duyduğu için atamalara karşı çıkıyorsa... Yapılacak şey, gerçekleri yüzlerine vurmaktır elbette... Belki utanırlar.

Uzun yılların siyasi gözlemciliği bana bir mutlak gerçeği öğretti: Tatil yapan devlet adamını yapmayana her zaman tercih ederim... Sezer bir gün bile güneye inmedi. Demirel fi tarihinde Tuzla'daki yazlığında konuklarını takım elbise ve kravatla kabul ederdi. Buna karşılık, İsmet İnönü'nün Büyükada'daki geleneksel çivilemesi ile Atatürk'ün Yalova ziyaretleri iz bırakacak kadar ünlüydü.

Haklı değil miyim?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.