Mardin…
Şehir merkezine indik. Eski Mardin’e geçmek için dolmuşa bindik.
Eski Mardin diyorum çünkü şehrin eski yerleşim yerine öyle diyorlar. Dolmuş şoförü 30-35 yaşlarında genç bir adam. Bir konuşkan bir konuşkan… Yanındaki dostlarıyla şakalaşıyor. Bu arada birkaç kişiyle telefonla konuşuyor. Biteviye… Onu bırakıp ötekine geçiyor. Elinde tek bir telefon var ama otomatiğe kurulmuş gibi. Ön koltuğa yakın olduğum için duyuyorum. Konuşurken birkaç çeşit dil kullandığının farkındayım. Arapça-Kürtçe-Türkçe... Bu adam bu lügatlerle muhteşem bir dil armonisi sunuyor. Ah Mardin bağrında kaç kültür barındırıyorsun diyorum.
Zinciriye Medresesine taş merdivenlerden çıkıyoruz. Zirveye çıktığımızda dönüp şehre doğru bakıyorum. Uçsuz bucaksız ova. Ovada öbek öbek evler. Köy mü mahalle mi bilemiyorum.
Tekrar taş merdivenlerden medresenin üst katına çıkıyoruz. Dar ve dik.
-Anne valla çok şaşırdım, iyi çıkıyorsun diyor kızım.
-Ben bu dizlerle gençliğimde köyümün dağlarını arşınlamışım. Ölüsü çıkar bu merdivenleri. Eski alışkanlıklarım.
Taş sokaklar, taş binalar ve taşın en güzel hali burada. Zinciriye Medresesinden aşağıya iniyoruz. Serin ve dar bir sokak…
Yolun sağında köklerini taşlara sıkıca oturtmuş bir ceviz ağacı var. Muhtemelen meyveleri de taş gibi sağlam diye düşünüyorum. En sevdiğim meyvelerdendir ceviz. Çocukluğumdan beri tadı damağımdadır.
Dar sokaktan ana caddeye indik. Cadde boyunca dükkanlar var. Dükkanlarda hep kuruyemişler, kuru dolmalar, salçalar, isotlar var. Çuvaldaki cevizler gözüme ilişti.
-Kırabilir miyim?
Tabi ki buyrun!
İki cevizi avucumun içinde bastırınca çatırt diye kırıldı. Kabuklar incecik. İçi bembeyaz. Lezzeti harika. Fiyatı çok güzel. Aldık birkaç kilo.
-Süryani kahvesi içmeliyiz!
Dik merdivenlerden kafeteryanın terasına tırmanıyoruz. Orası şehir manzaralıymış. Süryani kahvesinin adı mı tadı mı beni çeken? Belki de adı. Süryani lisanı çok eski bir lisan. Ârâmice ve Süryanice bence dünya tarihini içinde barındırır. Hatta Kur’an’da süryanice kelimeler olabileceğini okumuştum bir yerden. Kur’an diline olan merakım var.
Yürüyoruz cadde boyu. Meşhur çörekler satılıyor. Süryani çöreği ilgimi çekiyor. Gene tadı değil adı. Buralarda aktif Süryani kilisesi olduğunu duymuştum. Hristiyanlar alkolü yiyeceklerinde dahi kullanırlar. Dolayısıyla kafam karıştı çörek alırken. Bunun içinde alkol falan var mı dedim.
-Yok abla dedi.
Çöreğin dışı susamlı çıtır çıtır, ağzınızda dağılıyor. İçinde kakao renginde tatlı bir şey var. Birisi dedi ki bunda şeker yok, hurmadan yapılıyor!
Sonra her yerde badem şekerleri var. Sıcacık yeni kavrulmuş. Dükkan önlerinde çerez kürekleriyle ikram ediyorlar. Cömertler ve nazikler. Doğunun insanında bu zerafeti hep görmüşümdür.
Bitkilerden üretilmiş sabunlar satıyorlar. Badem sabunu, acı badem sabunu daha adlarını sayamayacağım nice sabunlar… Saçlara, cilde şifalı sabunlar…
Mardin.