TARTIŞMANIN İSLAMCASI

Lütfi AYHAN

       Her haber seyrettiğimizde, her gazete okuduğumuzda moralimiz bozuluyor,  içimiz kapkara oluyor. Çünkü İslam Dünyasındaki ve Türkiye’deki gelişmeler çok olumsuz, pek nahoş. Kardeş kavgası, fitne, mezhep, ırk odaklı  iç savaşlar… Yıkılan yurtlar, mahvolan şehirler, göç eden insanlar, dökülen kardeş kanı. Nereye baksan ölüm, ne yana dönsen kan, hangi kanalı açsan parçalanmış, bedenler, boğulmuş bebekler, yangın yerine dönmüş şehirler. Olumsuzlukların failleri çoğunlukla Müslümanlar, mağdur olanlar ise tamamen Müslümanlar.

       Günümüzde meydana gelen bu fitne biz Müslümanları tahminimizden de fazla olumsuz etkiliyor. Ve çoğu zaman kendi kendimize bile soramadığımız sorular artarda aklımızdan geçiyor: Niçin hep Müslümanlar birbirini kırıyor? Niye hep mağdur olanlar Müslümanlar? Sebep nedir ki günümüzde sadece ve sadece Müslümanlar iç savaşa duçar oluyorlar? Yoksa, yoksa…? DİYE DİNİMİZ VE KÜLTÜRÜMÜZLE İLGİLİ ŞÜPHEYE DÜŞMEYE BAŞLIYORUZ. Halbuki işin rengi hiçte öyle değil. Tarihi azıcık okuyan insan, hakikatin çok farklı olduğunu anlar.

                                   TARİH İNSANLIĞIN İÇ SAVAŞLARI İLE DOLU

         Bakmayın siz son elli yıldır Avrupalıların, ABD’lilerin huzurlu yaşamalarına. Daha  dün, yani 1944 lerde 2. Dünya savaşında bu gavurlar 50 milyon Hristiyan’ın kanına girdiler. Rusya’da bu katliamların içinde önemli bir aktör idi. Rönesans döneminde Katolik Ortodoks, Protestan mezhep savaşlarında dökülen kanlar Müslümanların, Şii- Sünni ölümlerinden katbekat fazladır. Brahmanların Budistlerin öldürdükleri kardeş sayısı bildiğinizden çok fazladır. Aklınız hemen şu gelmesin: demekki savaşlar genellikle dinden kaynaklanıyor. Din dışı yönetimler ve sosyolojik oluşumlar daha iyi. Boşa çabalamayın o havuzda çok kirli. Polpot, Lenin, Stalin, Hitler, Mussolini, Kominsit ihtilali, Faşist yönetimi gerçekleştirmek için o kadar kan döktü ki tarihte eşine az rastlanır.  Hemen aklınıza Uzak Doğu gelmesin sakın. Çünkü Budistler, brahmanlar Şintolar… Kısaca Uzakdoğu dinlerine mensup devletlerin vatandaşları, iç kavgaları ve diğer devletlerle yaptıkları savaşlarda birçok insanını kaybetti. O zaman söylenecek söz şu: Fitne, fesad, iç kavga, mezhep savaşları sadece ve sadece Müslümanların değil Tüm dünya insanlarının ortak hastalığıdır. Çünkü hepimiz HABİL VE KABİL in kardeşleriyiz. Dünya zaten cennet değildir. Bu konuda en iyi misal en güzel örnek Peygamberimiz dönemidir. Çünü Allahın resülü 10 yıllık devlet başkanlığı döneminde 60 yakın savaş yapmasına Arap yarımadasını baştan başa ferthetmesine rağmen onun döneminde harplerde ölenlerşn sayısı (müslüma  gavur toplam) 400 civarında idi. Tabi bizim için bu gün önemli olan dün değil gavurlar değil ümmetimiz, milletimiz, ülkemiz ve İslam Dünyası.  

                                    TÜRKİYE'DE BUGÜN YAŞADIKLARIMIZIN SEBEBİ

      Türkiye’de yaşayan Müslümanlar, hangi mezhep, meşrep, tarikat, cemaatten… Olursa olsun dininin ve yolunun cahili durumunda, bu bir gerçek. Çünkü Osmanlı devletinde insanlar, dini bilgilerini tekkelerden, medreselerden, dergâhlardan, müderrislerden,manevi gıdaları ile birlikte adap, edep görenek ve yollarının erkanını da Mürşitlerden, dedelerden öğrenip talim  ediyorlardı. Zaten 1000 yıllık bir kültür birikimi de hem aileyi, hem bireyi,  hem de toplumu sarmış durumda idi.

            1925 yılında çıkarılan kanunla cami dışında tüm tekke, dergah, zaviyeler kapatırken, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik gibi tüm unvanların kullanımını yasaklamıştı. Bu yasak neticesidir ki Türkiye’deki tüm inanç grupları inançlarının bilgi köklerinden koparılmış oldular. Buna bir de Harf inkılabı eklenince din önderleri ve bilginleri değişik yollarla engellenince bin yıllık dini birikim kaynaklarına ulaşımda kesilmiş oldu.

        Dünyadaki gelişmeler, Türkiye’deki siyasi sosyal değişimler insanların  tekrar manevi köklerini aramaya itti. Lakin ana kaynaklardan mahrum kalma,  90 yıllık batıcı bir hayat görüşünün ilme, eğitime, ticarete, aileye dayatılması bu dönüşü çok zorlaştırıyor. Her gün tv lerde gazetelerde mutlaka birkaç tane dinle, mezheple, tarikatla  ilgili tartışmaya rastladığımız şu günlerde dün gece ( Pazartesi gecesi) Haber Türk televizyonunda MEHDİLİK ile ilgili tartışma bizlerin,  kendi inancımız, kendi dinimiz,  kendi  ahlakımız hakkında ne durumda olduğumuzu apaçık gösterdi Oradaki insanların  hepsi dinle ilgili aydın sayılabilecek bir durumda idiler. Lakin dini bir  konuda ne kadar farklı bilgilere sahip oldukları gün gibi ortaya çıktı. Sadece bilgi konusunda mı? Hayır. İslam’ın özü olan GÜZEL AHLAKLI OLMA iddiasında da öyle. ,  Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İlyas Üzüm, Hoca hariç İslami ahlaka uyan pek olmadı stüdyoda.  Halbuki orada farklı bilgilerin olması yukarıda saydığım nedenlerden dolayı çok normal karşılanması gerekirken, tartışmacılar bu gerçeği unutarak kaşsısındaki konuşmacıyı yenmek için, ne olursa olsun haklı çıkmak kastı ile, ters tavırlar sergilediler. İnsan bazı konularda yanlış bilgiye sahip olabilir, bazı bilgilerden mahrum olabilir. Bu durumda karşı tarafın doğrularını kabul etmek hem aklın bir gereğidir hem de iyi ve üstün ahlakın.

                                       TARTŞMANIN İSLAMİ ŞEKLİ  

           Nevzat Çiçek’in ev sahipliğinde yapılan “Yeni Bakışlar” adlı programın ilk bölümünde, mehdiliği savunanlar ile inkâr edenler karşı karşıya geldi. Programda dikkatimi çeken en önemli unsur şu oldu: herkesi bir şeyler söyleyebilir. Biri birinden farklı düşünebilir. Konu ile ilgili zıt görüşlerin olması da çok normaldir. Lakin İslam ahlakının temel umdelerinden olan “saygı, insan hakkı, kibirden ucuptan uzak olma hassasiyeti, az konuşma, karşısındakinin hukukunu koruma tavırları” programda pek yoktu. Bu konuda en iyi sınavı İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İlyas Üzüm hoca verdi. Hâlbuki ben bu tavrı Müderris Şefik Kocaman hocadan beklerdim. Çünkü kendisi Tasavvufi yönü olan biri! Tasavvufun en büyük iddiası da bağlılarını güzel ahlaklı yapmaktır. Şefik Hoca sabırsız tavırları ile diğer katılımcılara uyarak ikili mücadelelerde gürültüye sebep olacak işler yaptı.   Prof. Dr. Muhammet Nurdoğan Hocanın kibirli ve üstten bakan tavırları, Yazar Oktar Babuna’nın lafı aldığı zaman bir daha bırakmak istememesi durumları, sevdiği insanı (Adnan Oktarı) savunacağım derken düştüğü açık çelişki  İslam ahlakı ile pek uyuşmadı. Hiç aklı başında bir Müslüman Bir hocanın açık saçık kızlarla dans edip eğlenmesini normal karşılar mı?

            Program belki büyük bir reyting yapmıştır. Kanal için bu bir kazanç olabilir. Lakin İslam’ı temsil noktasında görünen bu insanların içine düştükleri bu olumsuz durum, kendileri ile birlikte İslam’a da zarar verdi. Çünkü İslam’ı bir kurtuluş yolu, Müslümanları da önder insanlar olarak görmeme eğiliminde olan insanlara büyük bir koz verdi. Halbuki  bir mümin hiçbir nedenle kul hakkına giremez. Hak ancak haklı bir araçla, güzel bir malzeme ile ve hoş bir tarzla anlatılır.   Son olarak da şunu gördüm ki her grup, her cemaat, her görüş sahibi insan, tek başına iken çok güzel, çok dengeli konuşabiliyor. Lakin gerçek, rakiplerle karşılaşınca ortaya çıkıyor. Bu programda, katılımcıların iç çelişkileri bu gerçeği ortaya güzel çıkardı. Bu durumu da  yukarıda yazdığım sebeplere bağlamak mümkün.İmamı Azamın tartıştığı gibi tartışabimek için köklerimize tekrar dönmek gerek... 

Not: Hasan Karakaya merhuma Allahtan rahmet dilerim. Kendisinin en büyük özelliği CESARETİ idi. Ve bu huy günümüz müslümanlarınına en çok lazım olan haslet durumunda. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.