Hemen her yönüyle irdelendi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘dindar gençlik’ arzuladığına dair konuşması, ben bile birkaç yazı yazdım; ancak tartışmanın anlamına eleştiriyi bazen hakarete kadar vardıran çevreler açısından da mutlaka değinmek gerekiyor.
Geçen salı gününden bu yana TV ekranlarında ve gazete sütunlarında çok eleştirildi açıklama. Hem de nasıl bir eleştiri! Sanırsınız ki, ülkede rejim değişikliği yaşanıyor, bundan rahatsızlık duyan herkes kurtarmaya değer ne varsa almış, sokağa fırlıyor...
Öyle bir canhıraş çabayla...
Konuyu önce kronolojik sırasına oturtalım: Başbakan o sözleri durduk yere sarf etmedi; YÖK tarafından son verilmiş ‘katsayı’ uygulamasını hortlatmak için CHP’nin mahkemeye başvurması üzerine yapıldı o konuşma. Bütün meslek liseleri mezunlarına üniversiteye girişte engel çıkartan katsayı uygulaması ise, hep biliyoruz, aslında sadece İmam Hatip Liselerini bitiren gençlerin önünü kesmek için başlatılmıştı.
Başbakan Erdoğan CHP’nin bu hamlesine cevap veriyordu yani.
Süregiden tartışmalarda konuyu ele alanların olayın bu yönüne dikkat çektiklerini hiç gördünüz mü? Hayır... Sanki kendileri gibi yetiştirmek istedikleri çocukları Başbakan Erdoğan’ın gönlünden geçen eğitime tâbi tutulacakmış gibi ters yaklaşımlar sergilendi yorumlarda...
Yorumcuların kendi yavruları için titizlenmelerini anladık, anlayışla da karşıladık; iyi de, çocuklarının Başbakan Erdoğan’ın arzu ettiği gibi yetişmesini bekleyen, ancak YÖK’ün adaletsiz uygulamasıyla önlerinin kesildiğini gördüğü için farklı davranmaya zorlanan anne-babaların hisleri ne olacak? ‘Dindar genç’ yetişmesine itiraz edenler, gençlerin ‘dindar’ yetişmesini isteyen anne-babaların bundan mahrum bırakılmasına neden itiraz etmiyorlar?
Demokrasi ve lâiklik dinsize olduğu kadar dindara da özgürlük alanı sağlamıyor mu? Sağlamıyorsa, bu nasıl demokrasi, nasıl lâiklik?
Açıklama sonrasındaki tartışmalara katılan ‘muhafazakâr’ eğilimden yazarlar, hiç değilse dikkate alınması gerekenler, insanlara inanç dayatmanın yanlışlığına, devletin ‘tek-tip insan’ projelerine karşı çıktılar. Herbiri göğüs kabartacak makul itirazlarla tartışmaya katıldı saygın muhafazakâr yazarların; buna örnek teşkil edecek yüzlerce yazı var arşivlerde. “Başbakan ne güzel buyurmuş, bütün gençlik elbette dindar olmalı” diyen var idiyse ben görmedim.
Peki ters cephede, inançlı insanların alınabileceğini düşünme söz konusu muydu yazı ve yorumlarda? “Ben inanmıyorum, çocuğumun da inanmasını istemiyorum; ancak ülkemde inanan ve çocuklarının da inanmasını isteyen insanlar var, onları incitmeyeyim” hassasiyeti gösterildi mi?
Varsa, yazdıkları ve söylediklerinden elle tutulur hassasiyet fışkıran bir itirazcı da görmedim.
Liberalliğin, özgürlükçü yaklaşımın tek bir çeşidi olduğuna inananlardan değilim; özgürlükleri yalnız kendilerine isteyen, başkalarının hakları söz konusu olduğunda Kuzey Kore standartlarını yeterli bulanlara ‘liberal’ denilmeyeceğini ise iyi biliyorum. Kendilerini ‘liberal’, ‘özgürlükçü’, ‘demokrat’ veya ‘lâik’ olarak tanımlamaktan hoşlanan pek çok kişi, kurum ve örgüt bu tartışmada sınıfta kaldı.
Türkiye’de haftalar bir gün gibi geçip gidiyor, ama geçen hafta, bazı kişi ve çevreleri anlamamız bakımından, bir yıla eş deneyim sağladı.