"Hocam size danışmak istediğim konular var, açık ve net cevaplar verirseniz sevinirim
Sorularım tarikat almayla ilgili; deniyor ki, her Müslümanın tarikat alması gerekir, nitekim tarikat almayı gerektiren en önemli hususlardan biri olarak şu gösterilmekte: 'ALLAH katında son nefesteki iman önemlidir, ölüm döşeğinde son nefesi verirken şeytanın insanı kandırma olasılığı çok büyüktür, şeytanın orada bizi kandırmasına izin vermememiz için bir hak dostundan tarikat almamız gerekirmiş. Son nefeste o hak dostu gelir şeytanın insanları kandırmasını önlermiş'. Bu doğru mudur?
İnsanların ne kadar bilgili olurlarsa olsunlar şeytanın alimliği karşısında hiçbir işe yaramadığı, şeytana mağlup olup imanımızı kaybetmememiz için tarikat almamız gerektiği, buna İmamı azamın son iki yılım olmasaydı Numan helak olurdu sözünü örnek olarak veriyorlar. Dediklerine göre İmamı azam son iki yılında tarikat almış ve helak olmaktan bu sebeple kurtulmuştur. Helak olmaktan kasıt, 'ahirete imanlı gitmiştir' İmamı azam bu sözü gerçekten tarikat aldığı için mi söylemiştir
Hocam bir kusurumuz olduysa cehaletimize verin, cevabınızı bekliyorum."
Beş yıl kadar önce evimi yapan ustalardan ikisi benim yanımda tarikat konusunu konuşuyorlardı. Birisi "şu kadar yıldır çalışıyorum, ama hâlâ bir şey görmedim" dedi. Diğeri, "ben de öyleydim, tarikatı değiştirdim" dedi. Ben de söze girdim ve "ne bekliyordunuz, neyi görmediniz" diye sordum (Beni yakından tanımıyorlardı). Cevaplarından, halkın "keramet" dedikleri olağan dışı şeyleri görmek istedikleri anlaşıldı. Ben de "tasavvuf terbiyesinden maksat bu değildir, nefsi ıslah etmek, gizli şirkten kurtulmak, kullukta ihlas ve ihsan mertebesini elde etmektir" dedim. Sözümü dinlediler ama "benim bu işlerden anlamadığımı" ima eden bakışları ve tavırları oldu.
Onlar keşif ve keramet peşinde koşuyorlardı, yukarıya aldığım soruda ise "son nefeste imanı kurtarma" endişesi hakim; bunun için "tarikat alma"nın zorunlu olduğundan söz ediliyor.
Bir rivayete göre "kişi nasıl yaşarsa öyle ölür". Aklı başında, şuuru yerinde ve yükümlü iken imanını koruyan, Rabbini bilen, şeytana uymayan, uyarsa tevbe eden, ibadetlerini yapmaya çalışan bir mümine son nefesinde şeytan hiçbir şey yapamaz. Kur'an-ı Kerim müminleri Allah Resulü'ne uymaya, onun yolundan yürümeye, onu örnek edinmeye" teşvik ediyor. Hayatında Hz. Peygamberi (s.a.) rehber edinmiş bir mümine, son nefesinde de bu yeter, başka bir şeye ihtiyacı olmaz.
İmam Ebu Hanîfe, Ca'fer es-Sadık'tan istifade etmiş olabilir; ama bunun tarikat almakla bir alakası yoktur ve nakledilen sözü de söylemiş olamaz. Çünkü Ebu Hanife, Hz. Sadık'la görüşmeden önce de Kur'an ve Sünnet'ten ilim alıyor ve buna göre amel ediyordu. Bu söz "Kur'an ve Sünnet'in işe yaramadığı, tarikat almadıkça kurtuluşun bunlarla olamayacağı" manasına gelir. Halbuki Peygamberimiz (s.a.) "Size Kur'an'ı ve sünnetimi bırakıyorum, bunlara uyduğunuz sürece doğru yoldan sapmazsınız" buyurmuştur.
Tarikat terbiyesi gerçek mürşid nezaretinde olursa faydalı olabilir, ama kurtuluş için zorunlu olduğunu iddia etmek sapkınlıktır.