Geçtiğimiz hafta, ülkemizde çok önemli bir dava karara bağlandı. Gerekçeli karar daha sonra yazılacağı için şimdilik mahkemenin karar duruşmasında belirttiği açıklama ile yetinmek zorundayız. “Basın özgürlüğü ve fikir hürriyeti nasıldır? Ne şekilde anlaşılmalıdır?” sorusunun mükemmel bir cevabı ile karşı karşıya olduğunuzu bilmenizi isterim.
Cumhuriyet gazetesi yazarları, Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan, fikir özgürlüğü adı altında yaptıkları İslam Peygamberine hakaret davasında ceza aldılar. Mahkemenin yargıcı (bence de çok haklı olarak) cezayı ertelemedi. Gerekçeli kararın taraflara tebliğinden sonra, Yargıtay aşamasını da dikkatlice takip edeceğim. Açıklanan sonucu da Allah nasip ederse siz okuyucularımla paylaşacağım.
Daha sonra müdahillik talebimiz mahkeme tarafından, iddianamede müşteki sıfatı ile yer almamamızdan dolayı reddedilmiş olsa da, müşteki vekili sıfatı ile takip ettiğim davanın ikinci celsesinde yaptığım konuşmayı duruşma zaptında geçtiği şekli ile aynen sizlere aktarıyorum:
“Davaya hem şikâyetçi hem de şikâyetçi vekili olarak giriyorum. Benden önce konuşan meslektaşlarımın söylediklerine katılıyorum. Tekrar olmaması için aynı hususlara değinmiyorum. Ben bu konuşmamda, meslektaşlarım ve diğer şikâyetçilerin ifadelerinden farklı olarak bir hususun altını çizmek istiyorum.
İslam dininde birçok kutsal vardır. Ancak bu kutsallar içinde üç tanesini önemi dolayısıyla diğerlerinden ayrı tutmak gerekir. Bunlar, Allah, Hz. Peygamber ve kutsal kitabımız Kur’an’dır. Bu hususlara yapılacak hakaretler hiçbir şekilde kabul edilemez, esasen bu durum tüm dinler için bu şekildedir. Yani hiçbir din, inandıkları İlaha, Peygambere ve kutsal kitaplarına hakareti kabul etmez. Basın özgürlüğü adı altında gerçekleştirildiği iddia edilen eylem, Hz. Peygamberin itibarını zedelemeye yönelik bir eylemdir. Ayrıca ben, avukat olmanın dışında ilahiyat mezunuyum. Yıllarca devlet okullarında din derslerine girdim. Öğrencilerime peygamberimizi en güzel şekilde anlatmaya gayret etmiş bir insan olarak, Cumhuriyet gazetesindeki bu yayınları görünce açıkçası çok üzüldüm. Manevi olarak beni üzen, yıpratan Hz. Peygamber Efendimize iftiradan ibaret olan bu saldırıyla ilgili olarak sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmesini talep ediyorum.”
Mahkemeye 17 sayfalık yazılı savunma veren sanık avukatlarının savunmalarını bir cümle ile özetlemek gerekirse, yapılan fiili basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesini istemişlerdir, diyebiliriz.
Ceyda Karan’a göre, bir bireye, bir topluluğa yönelik küfür, hakaret veya teröristlere doğrudan hedef gösterme ve şiddete sevk içermeyen her yayın, ifade özgürlüğü kapsamına girer.
Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede Hz. Peygambere yapılan yakışıksız ve o derece ahlaksız terörist yakıştırması hangi basın özgürlüğünün konusu olabilir? Fikir özgürlüğü kapsamında bir şahsa hakareti suç gören yasalarımızın, Hz. Muhammed (SAV)’in canını kendi canlarından aziz bilen Müslümanların yaşadığı bir ülkede Peygambere sövmek hürriyetine sahip olduğunu savunmak aklımızla dalga geçmek demektir.
Hiç kimse, sebebi ne olursa olsun bir dinin peygamberine hakaret etmeyi bir tarafa bırakın bunu aklından dahi geçiremez/geçirmemeli. Asıl fikir özgürlüğü, insanların kutsal bildiği değerlere sahip çıkmakla mümkündür. Siz inanmasanız da inanan insanları incitecek, halkın bir kısmını dini inanç ve yaşayışı dolayısıyla hakaret edilecek grup olarak göremezsiniz.
AK PARTİ iktidarını engellemek için, Cumhuriyet gazetesi, Türkçe fakat sağdan sola yazarak “irrite edici” bir reklam kampanyası başlatmıştı. “Tehlikenin farkında mısınız?” Aslında o zaman kast ettikleri hususu açıkça dile getiremeyenler, Charlie Hebdo olayını fırsat bilerek içlerindeki kini ortaya dökmüşlerdir. Onlara göre tehlike, Hz. Peygamber sevgisinin tüm ülkemizde yeniden neşet etmesinden başka bir şey değildir. Hz. Peygambere yapılan her türlü saldırı karşısında el ovuşturarak, köşelerinde sırnaşanlara gerekli cevabı, Türk milleti adına karar veren bağımsız mahkemelerimizden almışlardır.
Bu anlamda geçen hafta açıklanan karar, milletimizin kutsallarına saldırmayı alışkanlık haline getirenlere yeterli cevap olmuştur. Umarım asıl şamar temyiz aşamasında verilen karar ile ortaya çıkacaktır.