Halk veya temsilcileri tarafından seçilmeyecek, halkın temsilcileri tarafından denetlenemeyecek, tayin, terfi, nakil vb. tasarruflar tamamen kendi elinde olacak bir yargı isteniyor ve buna da "tam bağımsız yargı" deniyor.
Yargıyı kim temsil ediyor, yargı denince kimleri hatırlıyoruz?
Hakimler, savcılar, bilirkişiler, avukatlar...
Bunların tamamı insan; ete kemiğe bürünmüşler, diğer insanlardan biyolojik, psikolojik, sosyal olarak temelde ayrılıkları yok. Onların da inançları, ideolojileri, maddi ve manevi ihtiyaçları ve eğilimleri var.
Yapılan baro vb. seçimlerine bakıyoruz, hukuk adamlarının çoğunluğunu kemalist, statükocu ve -nasıl oluyorsa aynı zamanda- solcular veya CHP zihniyetli olanlar teşkil ediyorlar.
Mahkemelere bakıyoruz "sizin ve bizim" mahkemeler var. Aynı davada, aynı deliller ve belgelerle, aynı şahısları tutuklayanlar var, serbest bırakanlar var, mahkum edenler var, beraat ettirenler var.
Bir tarafta halkın gerekli çoğunluğu ile iş başına gelmiş ve milli iradeyi temsil eden, millet adına kanun çıkaran, millet adına yürütmeyi yapan Meclis ve hükumet var, bir tarafta "bağımsız, ama taraflı" yargı var; milletin temsilcileri yapıyor, yargı bozuyor ve her bozduğu tartışma konusu oluyor. Bilgi ve tecrübesi ile temayüz etmiş hukukçular birçok "Anayasa Mahkemesi ve Danıştay" kararları için "yanlış, hukuka aykırı, buna (mesela yerindelik açısından bakmaya) hakları ve yetkileri yok..." diyorlar. Ama yargı yapıyor ve oluyor.
Mesela Danıştay, işine geldiğinde bir davayı bir veya iki günde karara bağlıyor, işine gelmediğinde yıllarca bekletiyor.
HSYK beğenmediği hakim ve savcıları meslekten atıyor, yetkilerine ambargo koyuyor, beğendiklerini ise yerinde bırakıyor, terfi ettiriyor, yetkisini arttırıyor. Bu noktada beğenme ölçüsü bazen ideolojik ve taraftarlık oluyor.
Yargının durumu böyle iken bizden, yargıya mutlak olarak güvenmemiz, Meclis'e ve hükümete ise güven duymamamız, hükümet ve Meclis ile idari ve siyasi mahkemeler çatıştığı zaman "Yargı ne derse o olsun" dememiz isteniyor.
Bu noktada TÜSİAD Başkanı'nın medyaya yansıyan bir ifadesini hatırlayalım:
"Meclis'teki sandalyelerin çoğunluğunu almış bir partinin varlığının bile bir yargı mensubunun iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlı olması Türkiye'ye yakışmıyor; iş dünyasının, yatırımcıların önünü görebilmesi için siyasi istikrar önemlidir."