Çok parlak olacağına inanılan diplomatik kariyeri Türkiye'deki 'başarısızlığı' yüzünden erken sona eren Eric Edelman'dan söz etme sözüm söz... Müsaadenizle önce başka bir olayla başlıyorum...
Türkiye'nin yakın tarihinde pek çok hayırlı gelişmenin başlangıcı nedir sizce? Bana göre, ABD'nin ülke topraklarını kullanarak Irak'ı işgal planına, TBMM'nin, 1 Mart 2003 tarihinde, "Hayır" demesidir. Her şey ters gidebilecek iken yanlışlığa direnebilen Türkiye'nin önü açıldı.
1 Mart'ta Meclis "Evet" deseydi sonu darbeyle bitecek planlar kolayca başarıya ulaşacaktı.
Harvard profesörü Dani Rodrik 1 Mart tezkeresine "Evet" denmesini isteyenlerden miydi, bilmiyorum, ama ben bayağı bir savaş verdim tezkereye karşı... Neo-Çılgınların 'kara listesi'ndeysem bugün bile, en önemli sebebi, o günlerdeki çabalarımdır.
Bir gün ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nden bir faks aldım; tezkerenin reddinden yaklaşık bir ay sonra... Washington'dan gelecek bir grup genç diplomat ve Büyükelçilik mensuplarıyla 'Türk-Amerikan ilişkileri ve Irak sorunu' konusundaki görüşlerimi paylaşmak isteyip istemeyeceğim soruluyordu mesajda. Konferans 2 Mayıs (2003) günü verilecekti.
"Fırsat bu fırsat" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Daveti kabul ettim.
Konferansa birkaç gün kala Amerikan güçleri Bağdat'a girdi ve Saddam'ın heykeli büyük bir gürültüyle devrildi. Sadece bir gün önce de, George W. Bush, USS Lincoln adlı geminin güvertesine havacı montu giymiş halde çıktı ve üzerinde 'Mission accomplished' yazan bir posterin önünde, bütün dünyaya, "Bu iş bitmiştir" mesajını verdi.
Hemen ertesi gün, 30 kadar çoğu genç Amerikalı diplomat karşısına çıkıp Irak'ta Amerika'nın niçin başarılı olamayacağını, Washington'un taleplerine karşı çıkan Türkiye'nin tezlerinin neden doğru olduğunu anlattım. Umarım kaydı da yapılmıştır o buluşmanın, umarım görüntülüdür de, Washington'dan gelen ve süreç içerisinde yazdığım yazıları ezbere bilen genç diplomatlarla aramızda geçen diyaloglara ara sıra bakıyorlardır.
O gün benim takdimimi Amerikalı konuklara yapan kimdi biliyor musunuz? Evet, o: Hürriyet'ten Metehan Demir'in 'J.K.' kısaltmasıyla andığı, benim yazılarımda kendisinden 'Alman soyadlı' diye söz ettiğim Büyükelçiliğin siyasi müsteşarıydı.
Ayrıntı şundan dolayı önemli: Beni genç diplomatlara "1 Mart tezkeresinin ters gitmesinin müsebbibi" olarak takdiminden yalnızca on gün önce ben J.K.'yi bütün Türkiye'ye "Meclis'te milletvekillerine yakın pres yapan, şimdilerde de gittiği her yerde ve karşılaştığı herkese 'Türkiye'den bunun hesabı sorulacak' deyip duran Amerikalı diplomat" diye takdim etmiştim.
Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğunda bir yemeğe katılmış, orada Ankara'dan gelmiş Büyükelçiliğin siyasi müsteşarı olduğunu söyleyen bir diplomatla tanışmış... Bana sonradan "Alman soyadlı biriydi" diye anlatmıştı o diplomatı. 'Alman soyadlı diplomat' bütün nezaket kurallarını çiğnemiş... 18 Şubat (2003) günü olayı yazdı da Hürriyet Başyazarı. Okuyalım:
"Amerikalılar artık 'nezaketi' bırakmış görünüyorlar. Bir süre önce bir ABD'li diplomatın bize söylediğine göre zaten 'İsteklerini aralık ayında Türkiye'ye iletirken bunu bir 'rica' şeklinde değil daha 'dayatmacı' bir ifadeyle söylemediklerine' çoktan pişman olmuşlardı."
Çok kısa bir süre sonra ABD-Türkiye ilişkileri ve Irak sorunu üzerine yaptığım konuşmanın modaratörü olacak J.K.'yı ben burada herkese 'saygısız diplomat' olarak ilân etmiştim bile.
J.K. veya 'Alman soyadlı diplomat' benden sonra hayrolmadı. Eric Edelman'ın büyükelçiliği döneminde, kendini 'strateji uzmanı' olarak tanıtan ve "Raporlarımı Genelkurmay için hazırlıyorum" diye kurum kurum kasılan kişiyle birlikte dolaştı durdu. Bir ara CHP Kurultayı'nı etkilemeye de çalıştı.
Erken emekli oldu Amerikalı diplomat... "Çocuklarım okulda, eşimin burada işi var" diye bir süre daha Türkiye'de oyalandı, ama 2005 sonlarında memleketine dönmek zorunda kaldı.
Türkiye böyle bir ülke işte. J.K. gibi, ülkenin dilini öğrenmek için dirsek çürütüyor, değme yazarlara taş çıkartacak kadar yazı dilini, senin-benim gibi konuşacak kadar konuşma dilini öğreniyor, "Artık Ankara'ya büyükelçi olurum" hülyaları kurarken 40'lı yaşlarında emekli ediliyor...
Ya da, Eric Edelman gibi, "Dışişleri Bakanlığı'nın en parlak diplomatı" diye bilinir, aldığı ödüllerle bütün kapıların önünde açılacağı sanılır iken, henüz iki yılı (2003-2005) dolmadan Ankara Büyükelçiliği'nden çekiliyor, Dışişleri Bakanlığı'nda barınamaz oluyor, Savunma Bakanlığı'nda bir göreve atanmasına Senato karşı çıkıyor ve ancak Bush'un 'onaysız atama' yetkisiyle göreve başlayabiliyor... Sessiz sedasız o da emekli oluyor...