“Eksiklikler senin eğitimindir. Hayat bir seçimdir. Ya kurban olmayı seçersin ya da istediğin olmayı...” / PeacefulWarrior’2006
“Günümüz tüketim toplumlarında para, temsil ettiği güç nedeniyle eskiden olduğundan çok daha önemli hale gelmiştir. Bireyler toplum nezdinde bir sosyal konum elde edebilmek, diğerlerini etkilemek veya egemenlik kurmak için parayı kullanmakta ve maddi varlıkların edinimi ile ürün ve hizmet satın alarak, varlığını ve sosyal gücünü diğerlerine sergilemek istemektedir.”
Toplumda çok az kişi parayı ve maddi imkanları kovalarken, maddiyat ana fikrinin sağlıklarına, aile hayatlarına, çocuklarının moral değerlerine, toplumun geleceğine zarar verebileceklerinin farkına varabiliyor. Bu kapsamda yapılan bazı araştırma ve kaynakların, kendini para kazanmaya kaptırmanın ruhsal ve fiziksel olarak kişileri hasta edebileceğine dair ortaya koydukları veriler dikkat çekicidir. Ana akım medya ve genel eğitimin uzunca bir süredir başarı denilen olgunun “daha çok para kazanmak” üzerinde odaklandığı herkesçe malumdur. Son zamanlarda paraya aşırı düşkünlüğe karşı uyarıda bulunan az sayıda kitabın, makalenin, söyleşinin, belgesel ve kurgu videoların “hayat tarzı değişiklikleri ve sadeleşme” yi övücü olarak dolaşıma sokulmuş olması sevindirici olsa da paranın tahakkümü olanca gücüyle toplumların tepesine çökmeye devam etmektedir.
Elbette maddiyatçılığın tehlikelerinin fark edilmesi yeni gündeme gelen bir şey değildir. En başta kutsal kaynaklar, bilgeler ve bilhassa vahdet vahiy dinleri binlerce yıl önceden beri zenginleşmenin afetlerine karşı bağlılarını veya müminlerini daima ikaz edegelmişlerdir. Genel olarak söyledikleri şudur: “Ana amaçları zenginleşmek olanlar, ayartıcı tuzaklara ve ağlara düşerler. Otokontrolü olmayan, duygulara karşı iradesi zayıf insanlar ani gelen maddi imkanlar karşısında yıkıma ve yok oluşa sürükleyen zararlı arzulara kapılırlar… Kontrolsüz maddiyat sevdası her tür zararlı yöneliş ve beklentiye yol açıcı olmuştur. İnsanların büyük bir grubu bu güçlü arzunun tesirine kapılarak yüce insanlık değerlerinden sapmış ve böylece kendi geleceklerini yaralamak suretiyle kendilerine zulmetmişlerdir.” “Nefisler menfaatlerine düşkün yaratılmıştır. (Nisa/128)”
Para hayatın bir parçası ve vazgeçilmezidir. İnsanların hayatta kalabilmeleri ve temel ihtiyaçlarını giderebilmeleri için belirli bir paraya ihtiyaç duyarlar. Bu temel ihtiyaçlar giderildikçe ek ihtiyaçlara yönelmek, aranmak insanın doğasında var. İnsanlar genel olarak belirli oranda zengin olmayı ve çok para kazanmayı hayal ederler. Konforlu bir ev, inanılmaz teknolojik donanımlı bir araba ve bir dünya turuna çıkmak… Bunların hepsi çok para gerektiren şeylerdir ve temelde insanın yaşayakalması için gerekli ana gereksinimler içinde yerleri yoktur. Kukla oyununda Hacivat’ın akşam yemeğini yiyip kendini sokağa atınca “yar bana bir eğlenceee!” nidasını hatırlarsınız; bu nida, karnı doymuş bir adamın yeni heyecanlar için aranmasından başka bir şey değildir.
Öteden beri birçok filozof ve düşünür, paranın önemi hakkında sözler söylemiş olsa da ben hiçbir bilge ya da peygamberin takipçi, talebe, mürit veya müminlerine çok “çalışıp çok para kazanın, rahat yaşarsınız” tarzında bir tavsiyede bulunduğunu görmedim ve duymadım. Tam aksine toplumları yönlendirme görevini yerine getiren büyük şahsiyetlerin maddiyatı önemsemeyen, ancak kötülükten alıkoymak ve iyiliğe yönlendirmek için ruh güzelliği kazandıracak öğretileri bilinen bir gerçektir. Onlardan biri şöyle demiştir: “Paranın öldürdüğü ruhlar, demirin öldürdüğü bedenden daha çoktur.”
Benim gördüğüm, en az üç kuşak aileden zengin insanlarda varlığı sindirmek hususunda bir sorun olmaz iken, sonradan parayı bulanların hali vücuda oturmayan büyük beden elbisenin pot duruşuna benziyor. Sanırım bilhassa yokluktan gelen insanlar şahsen veya atalardan sefaleti ve fakirliği görüp, bir daha asla böyle bir duruma düşmemek için çalışıp didinirken yeni imkânlarla gözlerini hırs ve daha çok para kazanma sevdası bürüyor olmalı…” Eldeki para hürriyetin alametidir ama kovalanan para tam tersine kölelik aletidir.” Nasıl oluyor da bu insanlar eski hallerini kolayca unutup kimseyi düşünmeyen köleler olabiliyorlar anlamak mümkün değil.
Mal, para, servet ve genel olarak maddi imkanlara aşırı derecede istek duyan açgözlü insanlar için kullanılan kavram tamahkârdır. Sahtekâr ise; aldatmak, menfaat sağlamak için bir şeyin sahtesini yapan, olmayanı varmış gibi gösteren ama olanı olduğundan başka gösteren anlamında kullanılan bir sıfattır. Sahtekâr yapmacık tavırlar takınır, asıl karakterini gizleyerek bu yolla karşıdakini aldatmaya çalışır. Gözünü çok para kazanmak için hırs bürüyen insanlar tanıdım; çoğunun istişareye, düşünmeye ve aklını kullanmaya kapalı olduğunu gördüm. Bu kişilerin yanlış tercihler, zamanlama hatası ve stratejiden yoksunlukları bir tarafa, aldatıcıların tuzağına kolay düşebildikleri de akılda tutulmalıdır.
Bir zamanlar ticaretin kalbinin attığı Tahtakale’de şöyle bir deyim yaygın olarak kullanılır: “Tamahkâr ile sahtekâr birbirini çabuk bulur!” Aldatma veya kandırma dediğimiz şey çoğu zaman tek taraflı cereyan etmez. Bir zaafınız yüzünden oltaya yakalanmış olmalısınız. Çoğu kez oltanın ucuna takılan şey, tamah ettiğiniz şeydir; paradır, karşı cinstir, evdir, arsadır, arabadır, konfordur, lükstür, makamdır, gelecektir, hayallerinizdir. Tek seferde büyük balık yakalama peşine düşmüşsündür, ancak bir de bakmışsınız ki zaaflarınızı oltasına takanların avı oluvermişsinizdir.
Arsa spekülatörü sahtekâr, alacağı arsanın kısa zamanda değer kazanacağını uman tamahkâr için yol üzerine yemlerini bıraka bıraka ilerlerken açgözlünün tuzağa düşeceği kapıyı aralık bırakır… Sahtekâr galerici, elindeki değeri düşük arabayı, ucuza kapatıp avantaj elde edeceğini hayal eden tamahkarı arıyordur… Sahte santral aramalarıyla kısa sürede çok kar elde edeceğini söyleyen sese kim kulak verir? Tabii ki saf ve açgözlü tamahkar! Son kullanma tarihi geçmiş ürünleri sanki yeni üretilmiş gibi süsleyip ederinin altında piyasaya sunan sahtekârın ana müşterisi kimdir? Elbette tamahkar esnaf! Misaller bıktıracak sayıda artırılacak olsa liste böyle uzayıp gider… Hele günümüzde internet üzerinden faaliyet gösteren sahtekârın, “saf ve tamahkar avı” için çeşit çeşit kılıkta cirit attığını konu edinen haberleri görünce, insan bu işlerin bir sektör halini aldığını düşünmeden edemiyor.
“Yeniçağda paranın gittikçe artan bir kuvvet kazanması ahlaki dayanıklılığın azalmasındandır ve para ile insan ilişkisi şöyle resmetmişlerdir: İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın.” Tamahkârın talip olduğu ederinin altında mal veya kolay para, mutlaka bir zulüm ile meydana gelmiş yada sahtekârın tezgahından çıkmıştır. “Açgözlülük ve dünya nimetlerini elde etme hırsı, insanı hakkı olmayan şeylere el uzatmaya zorlar.” “İnsan midesini başka birinin aşına, sırtını bir başkasının hırkasına, cebini de başka birinin parasına alıştırmamalı.” (Mevlâna) “İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkmalı…”