Bir arkadaşla tartıştık geçen akşam. Beni hiç anlamadı. Anlamıyorum seni dedi. Ben de anlatamıyorum sana kendimi dedim. Belki anlayan olur diye meramımı buraya da yazacağım. Hadise şu: Arkadaşım Harvad, MİT gibi üniversitelerde büyük makamlara gelmeye ve büyük projelere imza atmaya tam adamış kendini. Ben ona dedim ki, bir müslümanın böyle talepleri olmaması lazım. Fesubhanallah Ne demek istiyorsun dedi?
Mesela, Musa aleyhisselam. Musa aleyhisselamın şöyle şöyle başarılara imza atacağım diye bir talebi var mıydı? Yoktu. İsrailoğullarına gerçeği anlatacağım, onları Firavunun zulmünden kurtaracağım diye bir talebi varmıydı Musa aleyhisselamın. Yoktu. Yanlışlıkla birisini öldürmüştü. Ondan çekindiğinden ailesini de alıp Medyen'e gidiyordu. Kaçıyordu. Allah çevirdi onu yoldan. Allah verdi ona bir görev, o da o görevini hakkıyla yerine getirdi.
Mesela Muhammed Aleyhisselam. Mekkeli müşriklere tevhidi anlatacağım, şöyle şöyle yapacağım diye bir talebi varmıydı? Yoktu. Kendi halinde, mağarasında, dürüst, efendi birisiydi ama şöyle şöyle hiç talebi yoktu. Allah verdi ona bir görev. Hatta, o korktu battaniyesine sarılıp yattı. Allah Haticesi vasıtasıyla kaldırdı onu büyük bir görev için. O da verilen görevi kendisini heder edercesine yerine getirmeye çalıştı.
Hani ben çalışmayalım demiyorum. Elbette elimizden geldiğince, dişimizi tırnağımıza takarak çalışmamız lazım görevimizde. Ancak bir görev talep etmek gibi bir durumumuz olmamalı.
Bir hizmet yaptırılıçaksa, yaptırılacak. Talep etmek gibi bir durumumuz yok. Olmamalı, olamaz. Dikkat edin, yaptırılacaksa diyorum, yapılacaksa demiyorum.
Hele şu siyasetçilerin acıyorum hallerine. Ellerine mikrofonu alıp çıkıyorlar milletin karşısına. Söyle söyle yapacağız diye. Vallahi çok açıyorum hallerine. Onların halini medyada gördükçe beni bir sıkıntı basıyor.
Bir tarihte bir okul müdürünü görmüştüm buralarda. Bir organizasyonun yetkilisine eğer şu konularda konuşmacı isterseniz ben yapabilirim diyordu. Güya o konularda uzmanmış. Yesinler senin uzmanlığını.
Hani ben demiyorum ki, bugüne ait, yarına ait planlarımız olmasın diye. Elbette planlarımız programlarımız olacak. Ancak bir talebimiz olamaz, olmamalı. Bir görev yapılacaksa yaptırılacak.
CERN'de bir müslümanın görev yapması hoş değil mı dedi arkadas. Elbette güzel birşey. Eğer şartlar, hayat, koşullar seni o cenahlara attıysa, orada bir görev nasip olduysa elinden geleni yapman şart, elzem. Ama ben CERN gibi yerlerde çalışmalıyım diye bir talebi olmamalı bir müslümanın.
Louisiana benim köyüm gibiydi bir zamanlar. Üniversite rektörü bir tarihte vize işlemlerimde bir hata var diye görev süremi uzatmadı. İşşsiz kalıverdim birden. Hem de tam 9/11 öncesi. Amerika çapında elli yere başvurdum iş için. Ne yapacaksın. Ekmek kapısı. Bu arada Louisiana'da iş için başvurmadığım yer kalmadı. Hangi kapıyı çaldıysam açan olmadı. Bir buradan. Columbia'dan State'in Department of Education'undan bir talep geldi. Dostlar inanın, dünyadaki bütün kapılar kapalı, oraya gideceksin diyordu bir ses bana. Öyle ki, 9/11 olmuş, İNS kilitlenmiş önemli değil diyordu oradaki kadın yetkilisi işin hazır burada diye. Ben de başka bir çaresini bulamadım. Atladım buraya geldim çocuklarımla. Burada olmamın hikmeti de ne şu ana kadar çözemedim. Zaten çözmek gibi bir talebimde yok. Öylesine yaşıyorum.
Muhammed Aleyhisselamın Mekke'den ayrılmak diye bir talebi yoktu. O'ndan ayrılması istendiği için ayrıldı Mekke'sinden. Ey Mekke ben seni çok severdim dermiydi yoksa?
Bu işin en kötüsü de şu: Talep edildiğinde, eğer bir görev verilirse o görevin kendisine verildiğinin farkına varmamak. Nice insanlar bilirim ben. Görev talep etmişler. Kendilerine görev verilmis. Bil fiil görevlerinin başında, tam faliyet çalışıyorlar. Kendilerinin görevde olduklarının tam farkındalar ama görevlendirildiklerinin hiç farkında değiller. Böylesi gaflet içinde gaflet euzubillah.