Kısa bir süre önce Hakk’ın rahmetine kavuşan Prof. Dr. Salim Öğüt Hocamızın cenaze namazına katılmıştım. Cenaze merasimi sırasında şahit olduğum bir sahnenin etkisinden hâlâ kurtulamadım.
Hoca, bir yıldan fazla bir süredir hastanede yoğun bakımdaydı. Hastaneye ziyaret için Deniz Feneri Genel Başkanı Mehmet Cengiz beyle birlikte gitmiştik. Görevliler, “İçeri bir kişi girebilir” dediği için sadece Mehmet bey görebildi Salim Hocayı.
Şuuru kapalıymış Hoca’nın.
Kısa bir süre içeride kalan Mehmet Bey, Salim Hoca’nın başında şifa dilekleriyle birlikte dua okumuş. Dışarı çıktığında yüzü allak bullaktı.
Hoca ömrünü insanlara ve İslama hizmet yolunda geçirmişti. Bir süre Çorum’da görev yapmış, üniversite hocalığının yanında, gönüllü olarak yardım kuruluşlarının yanında yer almıştı. Hem de ailesinin bütün fertleriyle birlikte.
O bir Deniz Feneri gönüllüsü idi. Ankara Şubemizden arkadaşlarımız onu ve eşini anlata anlata bitiremiyorlardı. Zira onlar insanların gönlünü fethedecek güzel işlere ailecek koşmakta örnek insanlardı.
Salim Hoca bir ömür, görev yaptığı Üniversitelerde öğrencilerine ve dünyanın dört bir yanında verdiği konferanslarla da binlerceİslama susamış bağrı yanık insana dinimizin inceliklerini anlatmıştı.
Hz. Peygamber s.a.s, "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!" buyurmuş.
Salim Hocanın hayatı bu hadisi şerifteki hükmün güzel bir örneğidir. O yarım asırlık ömrünün önemli bir kısmında hep yaptığı gibi, İslamı tebliğ etme ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma görevini bir televizyon programında da yerine getirirken canlı yayında düşüp bayıldı. Sonra da uzun süren tedavi sürecinin ardından ebedi aleme göçtü.
Cenaze namazı Üsküdar’da, Karaca Ahmet Kabristan’ı girişindeki Şakirin Camii’nde kılındı. Aynı kabristana da defnedildi.
İkindi namazı sonrası Camiden çıkıp cenazenin yanına vardığımda kalabalık bir cemaat karşıladı beni.
Cenaze için bekleyenlerin kalabalık olmasına şaşırmamıştım. Çünkü Salim Hoca, benim gibi kendisiyle tanışmayanların da sevdiği güzel bir insandı.
Hocanın namazı kılındı ama imam efendi ikinci bir cenaze için tekrar çağrıda bulundu. Sonra üçüncü ve dördüncü cenaze namazlarını da kıldık. Meğer dört cenaze bekliyormuş musalla taşlarında. İkisini “er kişi niyetine”, ikisini ise “hatun kişi niyetine” kıldık.
Namaz sonrası, Salim Öğüt Hocanın arkadaşları birkaç Hocaefendi kısa konuşmalar yaparak merhumla ilgili hüsnü şehadetlerini dile getirdiler.
Hocaların hepsi Salim Hoca dışındaki üç cenazeyi de dualarına ortak ettiler.
Namaz sonrası tabutun başında yapılan konuşmaların toplamı 10-15 dakikayı geçmemişti. Söylenen sözler cemaati güzel kulluğa özendiren ve dinleyenleri Salim Hoca gibi bir ömrü hizmete adamayı teşvik edici mahiyetteydi.
Programın bitmesine belki dakikalar kalmıştı. Cemaatin içinden az sayıda kişinin homurdanarak ayrılıp diğer üç cenazenin yanına gittikleri görüldü. Namaz kılmayıp kenardan seyreden 8-10 kişi de onlara katıldı.
Üç cenazenin yakınları, söylene söylene ve adeta kaçırırcasına yakınlarının tabutlarını alıp gittiler. Onlar gittiğinde cemaatin belki yüzde doksanlık kısmı hala duruyor, Salim Hoca ile ilgili konuşmaların bitmesini bekliyordu.
Salim Hoca’nın cenazesi, kabristanın Koşuyolu Kapısına yakın bir yere defnedildi. Namaz sonrası bütün cemaat cenazeyi kabre kadar takip etti. Defin işlemleri tamamlayıncaya kadar da kimse ayrılmadı.
Salim Hocanın ardından son vazifelerini yapmak üzere gelmiş cemaatin vefası takdire şayandı.
Hoca’nın cenaze merasimi de geride kalanlara güzel bir hayat dersi vermişti.
Diğer üç cenazeye de rahmet diledik. Allah, bütün geçmişlerimizle birlikte onların da taksiratını affeylesin.
Yakınları o kadar sabırsız olmasalardı merhum ve merhumeler yapılan dualardan bir süre daha istifade etmeye devam edeceklerdi.
Hayatta iken faydasını görmediğiniz nice dost ve yakınlarınızın, vefatınızdan sonra da -belki farkında bile olmadan- size zararı dokunabilir.
Muhtemeldir ki, ahiretinize faydası olmayan o dost ve yakınlarınızın dünyanıza da fazla bir katkısı olmamıştı.
İnsan dostlarını seçerken, tabutunu taşıyacak kişileri de büyük ölçüde belirlemiş oluyor. Yaşarken ve ölümümüzden sonra bizi manevi iklimlerden uzaklaştıracak dostlardan Allah’a sığınırız.
Şair ne diyordu;
Yâdında mı doğduğun günler?
Sen ağlar idin, gülerdi âlem...
Bir öyle ömür geçir ki, olsun
Mevtin sana hande, halka mâtem…