Susturucu!..

xxx65
İşte bu.
Zurna hep aynı yerde.
Zırt dedin mi, zortlama küfür kıyamet geliyor.
Ya makamını, ya parasını, ya rütbesini, ya üniformasını, ya kuvvetini, ya ırkını, ya inancını, ya ismini, ya adamını, ya kütlesini, ya kitlesini üstüne sürüveriyor.
Yeraltına gerek yok.
Yer üstünde oluyor bunlar.
Yer üstünde, bir de "demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" diye kendine cafcaflı lakap takmış, onca yasa, Anayasa kapışması arasında sanki madde madde her yanından hak ve özgürlük çiğnemiyormuş gibi yapanların "imtiyazlı, mütehakkim, tahakküm dünyası"nda.
Düşünce ve ifade özgürlüğü, çoğulculuk, azınlık hakkı, söz hakkı, ses hakkı, eleştiri hakkı filan hak getire.
Tahammülsüzlük "sen kimsin ki" diye kusuyor.
İçindeki faşist "yerini bil" diye kusuyor.
İnfazcı, linççi kurt "ezerim seni" diye kusuyor.
Kürsüden atıyor, işten atıyor, okuldan atıyor, siyasetten atıyor, Meclis'ten atıyor, partiden atıyor, ordudan atıyor, hukuktan atıyor, hayattan atıyor!
Karabük Kültür, Sanat ve Sanayi Festivali'nde yazar Latife Tekin "hükümet eleştirisi" yapınca, Belediye Başkanı dayanamamış.
Mikrofon kapattırma...
"Sanatçıysan sanatçılığını bil"ler...
"Burada benim paramla konuşuyorsun" lar...
Yazarın susturulmasını protesto edene "senin kafanı koparırız"lar.
Belediye Başkanı'na göre, Cumhurbaşkanı'nı, Başbakan'ı ağır eleştirince yazar, kendisi dayanamamış. Hem bir arkadaşı da işin püf noktasını söylemiş:
Yazar yeni kitabının promosyonunu yapıyormuş!
Şimdi bir kısmımız, "işte bunların demokratlığı, işte düşünce özgürlüğüne, eleştiriye saygıları" diye parlamakta.
Ki haklılar.
"Bunlar" denenin bir kısmında zurna bu.
Daha da beteri oldu.
Kanlı Pazar'lı, Madımak'lı kanlı, dumanlı, alev alev tarih sayfaları.
Ne ki, kendilerinin "bunlar"ı kınadıkları yerde de başkasını susturma, fişleme, andıçlama, hedef gösterme, itibarını ya da bedenini ortadan kaldırma, sindirme, tehdit, eleştiriye tahammülsüzlük, provokasyon, bomba, baskı, işkence, muhtıra, darbe, çete vesaire!

Çok çok büyük kısmımız, "konuşma ve susturma"yı ayrımcılık yaparak idrak ve ihsan etmeye bayılıyor.
Çok çok büyük kısmımız, tenkidi tehdit biliyor ve başkasını da ancak tehditle tenkit edebiliyor.
Milyonlarca insan, ailede, okulda, işyerinde, özel sektörde, kamuda, askeriyede, cemaatte en temel hak ve özgürlüklerden (cebren veya gönüllü) yoksun, maddi ve manevi baskı, kuşatma, otorite altında yaşarken...
Maalesef, öncelikle kendisinin konuşabilme hakkından ziyade, başkasının susturulmasının derdinde!
Baskıdan, dayatmadan yakınanların öteki yüzü; baskının, dayatmanın hatlarıyla çizili.
Konuşurken ağzı kapatılmak istenen nicesi, konuşma hakkından ziyade, öteki (karşı) tarafta, konuşmaya çabalayan bir başkasını ısırmak için çıldırıyor.
Oysa, ısıra kopara, olgunlaşma değil, ancak çürütme, çürüme mümkün.
Hem hayatı çürütüyorsun, hem dışını, dişini, işini, içini!
Biz kimimizin; bu kudretli, kuvvetli, iştahlı, infazcı, insafsız ısırıklar karşısında yapabildiğimiz biraz şu:
Alıyoruz birini, vuruyoruz ötekine.
Hiç ayırmadan, hiç kayırmadan, hiç sıyırmadan!
Vuruyoruz ki, bu çoraklıkta, olur a, vurduğumuz yerde güller bitsin.