Hafız Esed döneminde ilmî araştırmalar yapmak üzere yaz aylarında Suriye’de bulundum. Şam’daki Hafız Esed Kütüphanesi ve Halep Kütüphanesi meşhurdur. Ne yazık ki bazı elyazması kitapların Güney illerindeki kütüphanelerimizden götürüldüğünü farkettim. Şık giyimli kütüphane görevlilerinin istihbarattan olduğunu tespit ettim. Araştırma yapabilmem için resmî üyesi olduğum Hafız Esed Kütüphanesi Genel Müdür Yardımcısı Corc, salonda Arapça olarak “Hocam kütüphanemize Türk asıllı talebeler gelip, Türkçe kitap istiyorlar. Fakat kütüphanemizde hiç Türkçe kitap yoktur. Bu hususta nasıl yardımcı olabilirsiniz.” dedi. Ben de Türkiye’de ilk defa yayınladığım yanımdaki Arapça ve Türkçe “Arap Atasözleri” adlı üç adet kitabımı kütüphaneye hediye ettim. O zamanki Hariciyenin ciddî boyuttaki bu kültürel ihmali, beni son derece üzdü.
Sabah namazlarını müteâkiben meşhur âlim el-Halebî’nin Emevî Camisinde okuttuğu “Kurtubî Tefsiri” derslerini ve Beşşar Esad döneminde cami kürsüsünde bomba patlatılarak şehid edilen Ramazan el-Butî’nin Câmiu’t-Takvâ’da irad buyurduğu Cuma hutbelerini asla unutamam.
Emevî Camiinin yakınındaki hicaz demiryolları Garını görünce, Osmanlı’nın büyüklüğünü ve üstün hizmetlerini takdir etmekten kendimi alamadım.
Birgün Fakültede ders okuturken Suriyeli bir öğrencim “Hocam, Şam’daki Emevi Camiine çıkan Hamidiye Kapalı Çarşısında bulunan Bektaş adlı Pastanede II. Abdülhamid Han, dondurma yemiştir.” deyince, ben de bu pastahanede dondurma yediğimi ve ikinci olarak marangozluk sanatını çok iyi bilen II. Abdülhamid Han’ın bizzat mübarek elleriyle yaptığı İstanbul Müftülüğü ihtidâ (gayri müslimleri Müslüman yapma) odasındaki masada İstanbul Müftü Yardımcısı iken oturduğumu ve yanındaki onun yaptığı sedef sehbayı da kullandığımı söyleyerek şanslı bir kişi olduğumu söylemiştim. Örneğin bu ihtida odasında üç defa kelime-i şehâdet getirterek meşhur ses sanatçısı Asu Maralman’ı Müslüman yapmıştım.
Emevi Camiinin dış duvarının hemen bitişiğinde ve Hamidiye Çarşısının çıkış sokağının devamında bulunan “Kudüs Fâtihi Selahaddîn Eyyûbî'nin türbesinini de ziyaret etme şerefine nâil oldum. Selahaddin Eyyubi (1137 – 1193), Eyyûbîler Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. 1187 yılında kutsal Topraklar’ı Haçlılardan geri almak için bir ordu kurdu ve komutasındaki ordusuyla beraber 4 Temmuz 1187 tarihinde gerçekleşen Hittin Muharebesi ile Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy'ın ordusunun büyük bir bölümünü yok etti. 2 Ekim 1187'de ise Kudüs’ü haçlı kuvvetlerinden alarak, bölgedeki 88 yıl süren Katolik egemenliğine son verdi ve kenti İslâm dünyasına geri kazandırdı.
Şam’ın kuş bakışı temaşa edildiği bir tepede “Kırklar”ın kabirleri vardır. Bu tepeye çıkarken yükseklikten dolayı patika yolda dizlerimin bağı çözüldü. Arkadaşım Şam tarafına bakmamamı söyledi ve elime verdiği tesbihi çekmemi tavsiye etti. Kendisiyle tanıştığım türbedarı, beşyüz seneden beri dedelerinin bu mübarek yerin türbedarlığını yaptığını belirtti. Ziyaret ettiğim manevî atmosferin bulunduğu bu kutsal mekanda huzur buldum.
Halep’de sabah kahvaltılarında, sabahları erkenden bağlarından topladıkları çeşit çeşit üzümleri ve incirleri “İneb: üzüm ve tîn: incir” diyerek satan çiftçilerden satın aldığımız meyveleri yer ve önündeki birkaç keçiyi süren, caddede “Leben: süt” diye çağıran sütçüden süt istediğimizde, çömelip litreyi bacağının arasına sıkıştırarak hemen keçiden sağıp verdiği katıksız sütü içerdik. Hele kuru baklavanın ve meyan şerbetinin tadına doyum olmazdı. Memleketim Maraştaki Ulucaminin minaresinin benzerlerini Halep’de görünce, tarihte Suriye ile gönül bağımızın ve yapıt benzerliğimizin olduğuna şahit oldum.
Allahü teâlâ ülkemize ve Suriye’ye huzur bahşetsin ve her ikisini de payidâr eylesin.