Suriye’de 1970’lerde başlayıp, 1980’lerin başında son bulan Müslüman Kardeşler isyanı, yüz binlerce Suriyelinin sürgün hayatı yaşamasına yol açmıştır. Suriye dışına çıkmak zorunda kalan Suriyelilerin bir kısmı sürgünde yeni tanıştıkları gruplar sayesinde zaman içerisinde Afganistan’a, Balkanlara, Çeçenistan’a veya Irak’a yönelmiş ve İslami bir devrim için mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Bundan dolayı Esad karşıtı mücadele yürüten tüm örgütlerde ve gruplar da Cihatçı diye tanımlanan Suriyelilerin önemli bir varlık gösterdiği bilinmekteydi. Bu kapsamda Suriye’de iç savaş başlayınca Suriye vatandaşı olan cihatçıların önemli bir kısmı Suriye’ye geri dönerek Esad rejimi ile yeni bir savaşın içerisine sürüklendiler. Nitekim, Suriye’deki savaşa Cihatçı gruplar dahil olunca Özgür Suriye Ordusu da savaş cephesinde ilerleme kaydetmeye başladı ve rejim askeri olarak bazı bölgelerden çekilmek zorunda kaldı.
Guraba El Şam, Ceyşü’l Muhacirin ve’l Ensar, Nusra Cephesi, Afadül Resül, Fecr, Ketaib Ahraru’ş-Şam, Livau’t-Tevhid, Ahrar-u Suriye, Livau Halebu’ş-Şehba El İslami, Hareketu Fecri’l-İslamiyye gibi İslami refleksler üzerinden hareket eden grupların El Kaide’ye yakın olduğu bilinmekteydi. Ancak, bunlar içerisinde savaşan kesimlerin bir kısmı dışarıdan gelirken diğerleri de Suriyeli kökenliydiler. Bazı örgütler doğrudan Özgür Suriye Ordusu çatısı altında savaşırken, diğerleri de kendi parti ve ideolojileri doğrultusunda savaşmaktadırlar.
Ancak, bu noktada Nusra Cephesini (Cephet-ül Nusra) tüm diğer gruplardan farklı değerlendirmek gerekir. Suriye’deki iç savaşla ismini duyurmasına karşın, Suriye halkı içinde Nusra’nın kuruluşu konusunda farklı iddialar da bulunmaktadır. Nusra’nın 2004 yıllında Suriye el Muhaberat Şefi Hişam Abbas tarafından kurulduğu ifade edilmektedir. Ancak, Nusra adı yerine Irak el Kaide’si olarak bilinmekteydi. Aynı şekilde Şam rejimi ülkesindeki Iraklı radikal Sünni gençleri El Kaide benzeri örgütlerle Suriye topraklarının dışına çıkarmayı başarmıştı. Aksi durumda söz konusu kesimlerin Suriye içerisinde İslami bir devrime yönelmelerinden çekinilmekteydi. Bir dönemler Filistinli grupların Ürdün’de yaptığının aynısıyla karşılaşılmaktan çekinilmekteydi. Suriyelilerin desteğinin arkasında Irak’ta ABD askerlerine karşı savaşmak üzere Sünni muhalifleri bir çatı altında örgütleme olduğu belirtilmektedir. Afganistan üzerinden gelen din adamları tarafından Irak içinde ve Suriye topraklarında yaşayan Sunni gençler Cihad mücadelesiyle Irak’a gönderilmekteydi.
Diğer yandan Nusra’nın Suriye’deki savaşta Özgür Suriye Ordusu yapısında ve içerisinde baştan itibaren katılmadığını belirtmek gerekir. Özellikle Irak içerisinde Suriyeli askerlerin öldürülmesinin ardından Nusra ile El Kaide’nin Irak koluyla arasında yakın bir işbirliğinin olduğu ifade edilmeye başlanmıştı. Bağdadi’nin açıklamasından önce iki aktörün de Suriye’nin Cezire bölgesi ile Irak’ın Musul ve Anbar vilayetlerinde ortak operasyonlar yürütmesi el Kaide’nin hem Irak hem de Suriye’de yeni bir stratejiyi uygulamaya koyduğunu göstermekteydi. Irak’taki Sünni Arapların isyanı da söz konusu stratejinin bir parçasını oluşturmaktaydı. Bazı ÖSO yetkililerine göre Nursa Cephesi Suriye savaşında askeri ve ekonomik olarak dışarıdan güçlü destek almaktadır. Örgütün, Suriye içerisinde askeri ekipman ve diğer ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde dışarıyla iyi bir ilişki ağına sahip olduğu görülmektedir. Bu konuda dikkatler Körfez ülkelerine çekilmektedir.
Irak’taki El Kaide’ye bağlı olan örgütün Nusra’ya yönelik yaptıkları açıklamalarda temel amaçlarının Irak ve Doğu İslam Devleti adı altında bölgede Şeriat kanunlarına dayalı bir rejim kurmak olduğu açıklanmıştır. Bunun içinde coğrafik olarak Sünni Arapların yaşadığı bölgeleri kapsayacak yeni bir devlet yapısı üzerinde durulduğu düşünülmektedir. Irak’ın Sünni bölgeleri ile Suriye’nin Sünni bölgelerini birleştiren yeni bir devletin kurulması da zaman içerisinde gündeme gelebilir. Askeri anlamda profesyonel savaşan Nusra Cephesi zaman içerisinde ÖSO içinde mücadele eden savaşçılar dahil olmak üzere Suriye’deki gençlerin bir kısmını kendi mücadele çizgisine çekmeyi başarmıştır. Halı hazırda 6 ile 8 bin arasında savaşçıya sahip olduğu düşünülen Nusra Cephesinin ağırlıklı olarak Cezire bölgesinde örgütlendiği buna karşın örgütün Halep, İdlip, Humus ve Şam çevrede de operasyonlar gerçekleştirdiği bilinmektedir.
Öte yandan El Kaide’nin Nusra adıyla Suriye Cephesini açmasıyla birlikte farklı tartışmalarda ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle Nusra Cephesinin Suriye kökenli olmaması, bölge halkının örf, adet ve kültürüne yabancı olması Suriye’deki savaşı da derinden etkilemeye devam etmektedir. Özelikle El Cezire bölgesinde Arap ve Kürt aşiretlerin yoğun olduğu bölgede Nusra Cephesi daha çok sorunlara yol açmıştır. Çünkü, Nusra Cephesinin bölgedeki aşiret liderleriyle, Kürt ve Hıristiyan azınlıklarla ilişki kurmada sorun yaşadığı Suriyeli gruplarca ifade edilmektedir. Bununla birlikte Esad karşıtı mücadelesi ve Sünni Arap kökenli bir örgüt olması, bölgedeki genç Arapların örgüte olan sempatisini artırmaktadır.
Nusra Cephesinin bir diğer stratejisi ise özellikle ekonomik değere sahip bölgeleri ve sahaları ele geçirme üzerinedir. El Cezire bölgesinde petrol kuyuları, işlenmiş pamuk ve Sanayi bölgelerini Nusra’nın ele geçirmesi ve ÖSO’ya bağlı güçleri söz konusu alanlardan uzak tutmaya çalışması dikkat çekicidir. Diğer yandan Rakka’nın ele geçirilmesi sırasında Nusra’nın Rakka’daki bankalarda bulunan Suriye parasında el koymaması ise bölgedeki direnişçi grupları tarafından olumlu olarak değerlendirilmiştir.
Suriye iç savaşının uzun sürmesi durumunda Nusra’nın etkisini genişleteceği ileri sürülmektedir. Batının ÖSO’nün ihtiyacı olan askeri ve ekonomik desteği sağlamada başarısız olmasına paralel olarak Nusra’nın Suriye ve Irak içerisinde eş zamanlı operasyon gerçekleştirme kapasitesi, savaşı İslami bir devlet kurma amacıyla gerçekleştirmesi ve Şehitliği birincil derecede savaşın bir sonucu olarak görmesi örgütün etkisini artıracağına işaret etmektedir. Zira, Suriye’de uzun süreli bir savaşın ideolojiden ve belli bir felsefeden yoksun sürdürülmesinin de oldukça güç olduğu bilinmektedir.
Şükrü Kırboğa