Suriye şansını kaçırıyor mu?

Eyüp AKBAL

Arap Dünyası’ndaki tıkanmışlıklar sebebiyle ortaya çıkan protestolardan Suriye’ye de payına düşeni aldı. Ekonomik olarak ciddi bir ağırlığı olmamasına karşın Suriye Ortadoğu siyasi denkleminde önemli yere sahip bir ülkedir.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında yönetim gücünü ele geçiren devrimci hükümetler öncesinde Suriye oldukça demokratik bir devletti diyebiliriz. Suriye, ülkenin etnik ve kültürel çeşitliliğini yansıtan ulusal koalisyon hükümetleri ve meclis tarafından idare ediliyordu. İslamcı partiler, sağ-sol laik partilerle tanışıyor, görüşüyor ve işbirliği yapıyordu. Müslüman Kardeşler, bazılarını kazanıyor bazılarını kaybediyordu ve her sonuca razıydı. Ne terörizm vardı ne de aşırılık. Irak’taki Saddam’ın  ve Libya’da Kaddafi’nin diktatörlüğünden  kurtulmak için dış müdahale gerekmişti. Tunus ve Mısır’da ekonomik liberalleşmeye rağmen süren baskıcı yönetim ise protestolarla devrilmişti. Bu geleneğin son kalesi Suriye’de ise ne olacağı henüz belli değil.

1962’de askeri darbe ile başa geçen Baas rejimi ve Esat ailesi, ülkeyi demir yumrukla yönetmiştir. 1982 yılında Müslüman Kardeşler öncülüğünde Hama’daki isyanı kanlı biçimde bastırmış ve 30-40 bin kişi öldürülmüştü. 2000 yılında Hafız Esat’ın ölümüyle yerine oğlu, Beşar Esad geçmiş ve reformlar için umut doğmuştu. Esad başa geldiğinde, Müslüman Kardeşler ve diğerlerinin gönlüne aldı, babasının suçlarından sorumlu tutulamayacağını söyledi. İki yıl kadar önce, rejimin Gazze’deki İsrail savaşında Filistinlilere verdiği desteğe dayanışma için İhvan muhalefet eylemlerini askıya aldı. Fakat Esad, mütemadiyen muhaliflerin uzanmış ellerini geriye çevirdi.

Uluslararası kamuoyu, Esad’ın kurbanlarının çığlıklarına kulak tıkadı. 1980’lerde, ifade kanallarının kapatılmasının, demokrasi yokluğunun ve temel insani hakların devletçe ihlali neticesinde, benzer şartlardaki toplumlarda olabileceği gibi bazıları şiddete başvurdu. Suriye diktatörü, bu olayları Suriye halkını içine saran bir felakete çevirdi ve ülkeyi iç savaş konumuna soktu. Suriye halkı vatandaşlık haklarından soyutlandı.

Beşşar Esed her ne kadar temel amacının insanların “kapalı-zihinlerine” hitap etmek olduğunu ve Suriye’nin gerçek bir değişime hazır olması için başka bir nesil gerekebileceğini söylediyse de bu böyle olmadı. Bunlar, Suriye halkı arasında umutsuzluk yaratmaktan başka işe yaramadı.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken Türkiye, son birkaç yıldır Arap Dünyası’ndaki imajını yoğun bir şekilde geliştiriyor. Bu gelişmeler karşısında şimdi Türkiye diktatörlüğe destek veren bir ülke olarak sınıflandırma riskini göze alamaz. Ancak Türkiye, ulusal çıkarları nedeniyle Suriye'ye diğerlerinin yaptığı gibi çok fazla baskı yapacak gibi görünmüyor. Bunun yerine Suriye'deki görevdeki hükümeti desteklemekle demokrasi ve insan hakları için baskı uygulama arasındaki orta yolu seçmeye çalışacağını söylemeyi tercih ediyor. Çünkü Kürt sorunu, her iki rejim için de ortak bir güvenlik tehdidi. Ayrıca diğer bir önemli faktör de şudur ki göz ardı edilemez; Suriye Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısı olmuştur. Bu yüzden de, Türkiye Suriye'de istikrar istiyor ve düzenli bir değişimi desteklemek durumunda kalıyor. Türkiye'nin dış politikadaki "sıfır sorun" yaklaşımı Libya kriziyle zaten ciddi bir sınavdan geçti.

Bu globalleşme çağında, Müslüman halklar da, daha bir parçalanma yerine, kendi mahallî ve coğrafî veya etnik özelliklerini bir zenginlik anlayışı içinde koruyarak, aynı kültürün ve inancın insanları olarak, daha bir bütünleşmenin yollarını aramalı, bugünkü durumu daha bir geliştirmek yolunda, atılan adımları daha bir cesaretlendirmelidirler. Çünkü son protestolar ve ölümler, ciddi bir reform ihtiyacı olduğunu tekrar göz önüne sermiştir. Örneğin, uzun süreli tek parti yönetimi sistemde kokuşmaya yol açıyor, iş, özgürlük ve hak talepleri giderek artmakta. Tek parti yönetimi çok partili sisteme geçse bile bunun uygulanması da zaman alabilir. Mübarek rejimi yasal olarak çok partili sisteme izin verdiği halde uygulamada bu göstermelik kalmıştı. Suriye henüz göstermelik çoğulculuktan bile uzak durumda. Esad’ın vaatleri arasında henüz basın özgürlüğü ve çok partili sisteme geçiş yer almadı. Esad ve rejimini zor günler bekliyor. Tunus, Mısır ve Yemen’de ilk yapılması gerekenler sonradan yapılması da yeterli olmamakta. Beşar Esad, fırsat ve vakit varken değerlendirmelidir. Çünkü Suriye’deki karışıklık mezhep, İsrail, Türkiye, Batı ve İran faktörleri dolayısıyla içinden kolay çıkılamayacak bir krize dönüşme riski taşımakta.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.