Herkes tek bir ağızdan siyasilere “PKK sorunu çözülsün” yakarısında bulunuyor, benim de temennim ve arzum o; ancak PKK sorununun çözülebilmesi için galiba önce Suriye sorununun çözülmesi gerekiyor...
Tablo gerekçe bildirmemi gerektirmeyecek kadar apaçık; mal meydanda: Suriye’de Baas rejimi sıkıştıkça Türkiye’ye zarar verme gayretini artırıyor.Beşşar Esad’ın yönetimden gitmesini, rejimin değişmesini isteyen tek ülke Türkiye değil; pek çok başka ülke de benzer görüşlere sahip... Ancak, Baasçılar cepheyi geniş tutmak yerine başkalarına Türkiye üzerinden mesaj vermeyi yeğliyor.
Hem de müttefikleriyle birlikte... Düne kadar iyi dostluk içerisinde bulunduğumuz, hatırlarına başkalarıyla kavgayı göze aldığımız bazı ülkeler de Suriye’nin yanında yer alıyor ve Türkiye’nin zora girmesi için hep birlikte ellerinden geleni yapıyorlar.
Bazı batılı ülkelerin, kendilerine özel sebeplerle, ikili oynadıklarını ve mevcut rejimle ilgili olarak Türkiye ile aynı tezleri savunur görünürken Baas-sonrası meydana gelebileceklerden duydukları endişeyle çöküş sürecini uzattıklarını düşünmemiz için de çok fazla sebep var.
PKK işte böyle bir ortamda daha rahat hareket etme fırsatı buluyor.
Şiddetin tırmanması karşısında kaçınılmaz olarak alınan güvenlik tedbirlerinin Türkiye’nin uluslararası arenada son on yılda kazandığı itibarı sarsacak boyutlara varmasını da bu tabloya eklememiz gerekiyor. Bir adım ilerisi Türkiye’nin ‘örnek alınacak ülke’ statüsünden uzaklaşması ve örnek olabileceği ülkelere benzemesi tehlikesidir.
Lâfı uzatmaya gerek yok: PKK’nın terörü tırmandırmasıyla Suriye arasında giderek artan dozda bir ilişki bulunuyor. Belli ki, Baas Partisi’nin emrindeki istihbarat unsurları Öcalan’ın Suriye’den ayrılması sonrasında zayıflamış irtibatlarını yenileyip sağlamlaştırmış...
Tahlilim sorunun çözümünü kolaylaştırmıyor, aksine müthiş zorlaştırıyor... Suriye konusunda yaşanan tıkanıklığı açmak PKK’yı terör yapamaz hale getirmekten daha kolay değil çünkü. İkisiyle birden başetmeye çalışmak ise Türkiye’yi olağanüstü zorluyor.
Ne olacak şimdi?
Nerelerde kimlerle neler görüşüldüğünü bilmiyoruz; ülkemize gelip gidenler gerçeklerin ne kadarını paylaşıyor, neleri kendilerine saklıyorlar, onlardan da haberdar değiliz. Daha kötüsü, bizimle birlikte görünen, dostluk mesajları gönderip duran müttefiklerimizin de, Türkiye’nin yaşadığı bu zorluklardan mutlu olmaları ihtimalidir.
“Çapınız bu kadar” mesajı yerine geçiyor yaşadığımız sıkıntılar ve ağızlarıyla bunu söyleyemeyenler de sıkıntıya düşmemizden rahatsızlık duymuyor olabilirler...
Maalesef böyle bir dünyada yaşıyoruz.
Eğer mecalimizin iki sorunla birden başetmeye yeteceğine inanılıyorsa, birçok cephede birden yürütülen bu savaşlara devam edilebilir; ancak Suriye’deki rejimin kendisine nefes aldıran ‘cepheyi genişletmeme’ taktiğinin başarılı olduğunu unutmamak şartıyla...
Suriye konusunda izlediği politika yanlış değil Türkiye’nin, doğru ve ilkeli bir politika; ancak politika belirlerken hareket edilen varsayımların büyük bir bölümünün sonraki gelişmelerle doğrulanmadığı da ortada. Kimsenin ölümleri de, kitlesel ilticaları da umursadığı yok. Görevi üzerine alır almaz “Başarılı olmam imkânsız” diyen birine bel bağlamış görünen BM’ye baksanıza...
En doğrusu Suriye politikasını bu gerçekler ışığında yeniden değerlendirmek...