Kamuoyu yoklamaları artık iyice tersini gösterdiği halde, bir an için, halkoylaması sonucunun ağırlıklı olarak 'Hayır' çıktığını varsayalım. Ne diyecek 'Hayır cephesi', zaferini nasıl anlatacak?
Elbette, "Değişiklikle anayasada kadınlara, çocuklara ve engellilere daha fazla hak veriliyordu; bunu durdurduk" demeyecekler...
"Anayasaya 'Evet' denilmiş olsaydı memur sendikaları toplu sözleşme hakkına kavuşacaktı; çalıştık çabaladık böyle bir yanlışlığı engelledik" diyeceklerini de sanmıyorum...
"Ellerinden alınmış haklarını hukuk yoluyla arayamayan savcılar, yargıçlar ve subaylar yargıya başvurabileceklerdi; Türkiye'yi hukuk cinayetleri ülkesi olmaktan çıkaran anayasa değişikliğine gerek yoktu, önledik" dediklerini de duymayacaksınız...
Kimse çıkıp şu türden cümleler de kurmayacak: "Ülkemizi uçurumun eşiğinden kurtaran 12 Eylül kahramanlarını sembolik de olsa yargı önüne çıkarmak mı? O dönemde üniversitelerde, bürokraside, sosyal hayatta yapılmış tahribatlardan mağdur olanların haklarını araması mı? Anayasa değişseydi, evet bunlar da olacaktı ve bizler buna geçit vermedik..."
Bu tiplerin medyadaki temsilcisi "Bu anayasa değişikliğinin arkasındaki gerçek nedeni hepimiz biliyoruz; mesele 12 Eylül'le hesaplaşmak falan değil" diye bağırıyordu gazetesinin ilk sayfasından dün... 'Gerçek neden' dediği, zihninde taşıdığı vehimler: "Askeri vesayet gidiyor, yerine sivil vesayet geliyor... İktidar kendisine bağlı bir yargının peşinde..."
Bakalım, bu yavelerine inanan çıkacak mı?
Oysa bir türlü dillendiremedikleri bambaşka bir gerçek o tipleri imkânsızı savunmaya itiyor: 27 Mayıs (1960) askeri darbesiyle oluşmuş Türkiye'deki vesayetçi sistem, dünyadaki gelişmelerle paralel olarak, bizde de sonuna yaklaştı; halkoylamasına sunulan anayasa değişikliklerinin uygulamaya geçmesi vesayetin ve vesayetten nemalananların tabutuna yeni bir çivi daha çakmış olacak...
Vesayetçi sistemin adına 'askeri vesayet' dense de gerçek farklı: Askeri öne çıkarıp arkadan malı götürenler hep sivillerdi; ülkeyi çiftlikleri, devletin hazinesini cepleri sayan tipler ve onların yardakçıları...
Yeni dönemin 'loser'ları (kaybedenleri) olduğunun farkına varmamaları imkânsız o tiplerin... Sürekli kaybederek geldiler ve bu defa da kaybedecekler; bunu çok iyi biliyorlar: 2002 seçimi öncesinde siyasete asker eliyle müdahale edip Bülent Ecevit'in koltuk ömrünü kısaltmaya çalışanlar bunlardı. MHP'yi koalisyondan edip yerine kafadarlarını getirmek için yapmadıkları cambazlık kalmadı. Tarihi erkene alınan seçimde sandıktan yandaş hükümet çıkarmak için az çalışmadılar.
Beceremediler.
Şu yakınlarda da sürekli kaybetmediler mi? Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı adaylığına şiddetle muhalefet edenlerin ön saflarında onlar geliyordu. Askeri kışkırtıp internet sitesine 'e-muhtıra' koydurana kadar göbekleri çatladı. 367 kararı çıktığında umutları tavana vurdu. Erken seçim olacak diye ödleri koptu, erken seçimden aynı partinin kazanarak çıkmayacağına dair bahse girdiler. İddianame onların yıllar boyu sağladığı malzemelerden oluştuğu için Ak Parti'nin kapatılacağına adları kadar emindiler.
Olmadı, olmadı, olmadı...
Çankaya Köşkü'nde onların istemediği cumhurbaşkanı oturuyor... Yaptırdıkları hatalar yüzünden askerin hareket alanını sınırladılar... Anayasa Mahkemesi 367 hatasını her zaman tekrarlamayacak gibi... Ak Parti 22 Temmuz'da (2007) oylarını artırdı... Son iki seçim siyaseti etkileyemez hale geldiklerini gösterdi...