Sürecin sonraki safhaları

xxxx123

Suriye ile gelinen nokta, ne kadar zor bir coğrafyada ne kadar kontrol edilmesi güç bir sürecin içinde olduğumuzu gösteriyor.

Bir anda savaşın eşiğine geliyorsunuz, oysa savaş hiç gündeminizde yoktu.
Bir Erdoğan ve Esed ailelerinin kanka görünümündeki ilişkilerini düşünün bir de bugünü.

Ya yarın ne olacak?
Diyelim Esed devrildi, Suriye'de karşımıza ne çıkacak?

Irak'ta olan biteni görüyoruz: Günü gününü tutmuyor. Ve hiç de en azından Türkiye'nin arzuladığı sonuçlar ortaya çıkmıyor.

Sünniler, Şiiler, Kürtler, Araplar, Türkmenler ayrı ayrı dünyalara savruldu.

Suriye için Kemal Burkay'ın öngörüsü üçe ayrılmış -ve mümkün olursa federatif nitelik kazanmış- bir ülke: Nusayri Suriye'si, Sünniler'in Suriye'si ve Kürtler'in Suriye'si...
Tabii adlandırma bana ait.

Belki de başka kompozisyonlar ortaya çıkacak.
Kürtler'le ilgili başka bir kombinezon devreye sokulacak.
Suriye'nin üç parçaya bölünmesinin -özellikle Kürtler ayağı ile ilgili olarak- Türkiye'nin Kürt meselesine ilişkin bir yansıması olmayacak mı?

Zor bir coğrafya

Bilardo topu gibi bile istediğiniz istikamete yönlendiremiyorsunuz, kaldı ki bilardo topunda da hesabınızın çok ötesinde topları harekete geçirmeniz söz konusu olabilir.
Büyük bir coğrafya.

Çok farklı küresel çıkarların devrede olduğu bir coğrafya.
O çıkarların geçen yüzyıl içinde sistemleri, yönetim yapıları, kadroları ve halk psikolojisi itibariyle çok değişken nitelikte biçimlendirdiği bir yapı.

Başbakan konuşuyor mesela, konuşmanın bir bölümü, Arap kamuoyunu, muhtemel "Türk, Osmanlı alerjisi"ne karşı savunma niteliğinde, kardeşlik, Kudüs, bir elin parmakları kadar yakın olma temalarını işliyor. Suriye'deki Alevi zeminle iletişim kurmak için Hazreti Ali'nin "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" sözünü devreye sokuyor. Bunlar, bu coğrafyanın çok renkli dünyasında yol alma çabaları. Söz söyleyeceksiniz, adım atacaksınız ve bu kimsenin yüreğinde yara açmayacak.

Türkiye'nin bu coğrafya ile ilgilenmesi yanlış mı? Hayır.

Bu coğrafyada olan biten her şey Türkiye'yi ilgilendiriyor, bu bir gerçek. Evinizde otursanız, etliye sütlüye karışmayan bir diplomatik mantığınız olsa, dışarıda olan bitenler gelir sizi bulur. Bu coğrafyanın göbeğindesiniz, kalbindesiniz; ilgisiz kalamazsınız.

Kaldı ki, bin yıldır bu coğrafyada karar verici roller üstlenmişsiniz.
Kaldı ki ortak İslam karakteri bu coğrafyada olan biten her şeyle sizi ilgili kılıyor.
Ve bu coğrafya, 100 yıl önce kendi dışındaki güçler tarafından dizayn edilmiş ve yeni durumlara göre yeniden dizayn edilmek isteniyor.

Sonunda gelip sizi de içine alacak olan bu yeniden dizayn operasyonunda sizin hiçbir görüşünüz, duruşunuz olmayacak mı?

Atalet içinde bekleyecek misiniz?

Davutoğlu'nu yadırgayanlar oldu hep.
AK Parti'nin Davutoğlu'nun stratejik değerlendirmelerinden yola çıkmasını yadırgayanlar oldu. Ama bunu biri yapmalıydı Türkiye adına. Yani oyun kurucu rolü kaçınılmazdı.

Evet, tabii ki olan biten doğru okunmalı, güçler doğru tahlil edilmeli ve geleceği kurgularken doğru stratejiler belirlenmeliydi.

Ben şahsen, Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun merkezinde yer aldığı bu diplomasi mutfağının mevcut malzemeden iyi şeyler çıkarmak için çaba sarf ettiğine inanıyorum. Ama bu çok sürülmüş tarlada yol almak zorun zoru bir iş. Belalarla sınanmak ve başarmak... İşte bütün mesele.

İzin: 10 gün kadar umre için izin istiyorum. O güzel beldelerden yazabildiğim kadar yazmaya çalışacağım. 10 gün sonra buluşmak dileğiyle...