Sünni Şii ihtilafı: Konular

xxxxx

Sünni Şii çatışması büyük ölçüde "tarihî ve aktüel siyasî sebepler"e dayanmaktadır.


Bunun "uluslararası ve bölgesel boyutu"nu 19 Nisan, kendi bağlamındaki aktüel ve tarihî boyutunu 21 ve 23 Nisan tarihli yazılarımızda göstermeye çalıştık. Ancak çatışma potansiyeli sadece haricî kışkırtma veya salt siyasî sebeplerden kaynaklanmıyor, bunu geriden besleyen "kelam, fıkıh, hadis ve usule ilişkin sebepler" de var. Geniş kamuoyu bununla yakından ilgili olmasa da, mezhepler arasında yakınlaşmayı ("telfik" değil, "takrib"i) savunanlar asıl bu zeminde bir anlayış birliği ve diyalog sağlanmadıkça çatışma potansiyelinin her zaman aktif hale gelip Müslümanların siyasî ve sosyal birliğini tehdit edebileceğine dikkat çekiyorlar.

Metin okumalarından ve kişisel gözlemlerimden edindiğim kanaat şu ki, "siyaset ve siyasetçilerin ihtirasları" -aksi beyanlarına rağmen- mezhepler arası yorum ve içtihat farklılıklarını çatışmaya dönüştürmek ister; mezhepler arası kelam, fıkıh, hadis ve usule ilişkin görüş ayrılıklarını ellerinden geldiği kadar canlı tutup bundan istifade etmeye çalışırlar. Mezhepler arası farklılıklar, usul dairesi içinde kaldığı müddetçe "görüş, yorum, tefsir veya içtihat farkı" olarak algılanır, siyasetçilerin aktüel dolaşımına girdiği andan itibaren çatışma potansiyeli yüksek "ihtilaflar"a dönüşür. Siyasetçiler, ihtilafı besleyen en önemli argüman ortadan kaldırıldığında, -mesela "mezhepler bir araya gelsin" teklifi gündeme geldiğinde- olmadık şartları öne sürmeye başlarlar. Zımnen karşı teklifleri "sen mezhebinden vazgeç, siyasî özerkliğin olmasın, tümüyle bana itaat et!" şeklinde belirginleşir, bu ise değil birleşme ve yakınlaşmayı, siyasetçinin en çok sevdiği çatışmaya yeni bir besin kaynağı sağlar.

Burada İslamî disiplinler alanındaki yorum ve içtihat ayrılıklarının sakin bir şekilde masaya yatırılması; a) temel ayrılık noktaları, b) uzlaşılabilecek hususlar, c) ittifak edilecek konuların dikkatli bir biçimde tespit ve tayini, çatışmaların meşruiyet zeminini yok etmesi bakımından önemlidir. Bu konuda sorumluluk sahibi ilim adamlarına, konuya vukufiyeti olan hocalara ve yazarlara büyük sorumluluklar düşmektedir.

Sünni-Şii ihtilafında kelamî ve fıkhî konular söz konusudur. Belirtmek gerekir ki, iman'ın esasları (Allah'ın birliği-tevhid, ahiret, risalet, mebde' ve mead), İslam'ın şartları ve zarurat-ı diniyye konularında herhangi bir ihtilaf yoktur. Her iki mezhep mensubu da ehl-i kıble'dir. Bunlar esasında Sünni ve Şii mezhepleri arasında "asgari müşterekler"in değil, "azami müşterekler"in olduğunu gösterir.

Kelam çerçevesinde ihtilaf sayılabilecek konular "vesayet, rec'at ve mehdinin gaybubeti ve zuhuru" gibi meselelerde belirginleşen görüş ayrılıklarıdır. Fıkıh alanındaki ihtilaflar, mahiyetleri itibarıyla Sünni dört fıkıh mezhebi arasındaki ihtilaflar hükmündedirler. Herkes kendi mezhebine göre amel ederek ibadetlerine, muamelat ve ukubat işlerine tabi olmakta hürdür, kimsenin bir başkasının mezhebine göre amel etmesi gerekmez. Mamafih kurum olarak El Ezher ve Mahmut Şeltut gibi âlimler, üç talakın bir talak hükmünde olduğu Ca'feri içtihadını Mısır Aile Hukuku'na dâhil etmek suretiyle duruma göre Ca'feri fıkhından da istifade edilebileceğini söylemişlerdir. "Takribu'l-Mezahib"in önemli şahsiyetlerinden Şeyh Şeltut şöyle demiştir: "Ben bazı meselelerde Ca'feri fıkhına göre fetva verdim." Ayetullah Muhammed Şihabuddin de özellikle İslam Devrimi'nden sonra pratik sorunların çözümünde zaman zaman tıkanan Şii fıkhının iş görebilmesi için Hanefi ve Maliki usullerinden yararlanılması gerektiğini söylemiştir.

Asıl büyük sorun hadis, hadis rivayetleri ve rivayet zincirinde yer alan ravilerde ve rivayetlerin kritiğinde, kısaca takip edilen usullerde ortaya çıkmaktadır.

Mezhepler arası ihtilafları üç ana kategoride toplayabileceğimizi düşünüyorum:

1) Tarihin kendiliğinden çözdüğü, hükmü ortadan kalkmış ihtilaflar,

2) El'an devam etmekte olan görüş ayrılıkları.

3) Zamanı gelince ortak çözüm aranıp anlayış birliği sağlanacak ihtilaflar.



a.bulac@zaman.com.tr