Aşık Sümmani Türk halk edebiyatı ve Halk ozanlığı geleneğinin Osmanlı döneminde yaşayan son temsilcisidir.
Erzurum’un Narman ilçesinin Samikale köyünde 1860 yılında dünyaya gelen Sümmaninin hayatı efsaneleşmiştir. Asıl ismi Hüseyindir. Babasıyla birlikte köyde çobanlık yapmaktadır. Çobanlık yaparken genellikle gidip geldiği yer ablak taşıdır.
Bir gün Şekerli Düzü'ne hayvanlarını otlatmaya tek başına gider. Hüseyin, kendisine doğru bir atlının geldiğini görür. Atlı, Hüseyin'e selam verir ve adını öğrenmek ister. Çok aç olduğunu söyleyip ondan ekmek ister. Köylerinde nerede misafir olabileceğini sorar. Hüseyin üç arpa ekmeğinin yarısını atlıya verir. Onun bu cömertliği atlının hoşuna gider ve der ki:
Oğul, sana bir dua öğreteyim. Bu duayı kırk gün okuyacaksın. Yalnız yüz tane taş say, cebine koy. Her okuyuşta bir taş atarsın. Duayı kırk gün okur ve son gün Ablaktaş'a gider. Babası ise Cuma namazını kılmak için köyde kalır. Ablaktaş'taki çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bırakır. O da namaz kılmaya niyetlenir. Daha önce babasıyla burada namaz kılarlarmış Namaz vaktini anlamak için de kendilerine bir taş tespit etmişler. Güneş taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlarlarmış, O gün de babasıyla yaptığı gibi kendisine taşı nişan eder ve Güneş'e bakarken uykuya dalar.
Uykusunda, çeşmenin başında kırk yeşil güvercin görür. Güvercinler birden kaybolur ve karşısında üç derviş belirir. Dervişler Hüseyin'e abdest aldırırlar ve birlikte namaza dururlar. Daha sonra dervişler Hüseyin'i ortalarına alırlar. Hüseyin bakar ki dervişlerden birinin elinde bir tabla, üç dolu bardak var. Derviş, bunları Hüseyin' in önüne getirerek;
Hüseyin, bu şerbetlerden bir tanesini iç bakalım. der.
Hüseyin bardakların içindekileri şerbete benzetemez. Dervişlerin kendisini kandırdıklarını Ona içki içireceklerini sanar. Dervişler ne kadar zorlasalar da Hüseyin şerbetlerden içmez. Bunun üzerine dervişlerden birisi Hüseyin'in ellerini tutar. Birisi de parmağını bardağa batırıp Hüseyin'in ağzına sürüyor. Tam bu esnada Hüseyin uykudan uyanıyor. Bakar ki, ne derviş var ne de şerbet. Fakat ağzında inanılmaz bir lezzet vardır.
Öylece bir daha uykuya dalıyor. Uykuda yine karşısına dervişler çıkar Tam eline bardağı alıp içmeye hazırlanıyor ki, dervişler şôyle diyor:
Oğul, buna aşk badesi derler. Sevdiğin kız aşkınadır. Kızın adı Gülperi'dir. Bedahşah kentinde Şah Abbas'ın kızıdır. Sen Onun. O da senindir. Birbirinize aşık maşuk'sunuz. Dervişlerden biri Gülperi'nin cemalini gösterir. Üç bardak Hüseyine, üç bardak ta Gülperiye verirler. Yeşil mürekkeple yazılı bir kitap okuturlar.
Hüseyin uykudan uyanır ki, ne Gülperi Han var ne de dervişler. Danaları da göremeyince köyün yolunu tutar. Köye varmaya yakın bir atlıyla karşılaşır,
Hüseyin, korkma oğlum, sen ereceğine erdin. Bundan sonra senin mahlasın Sümman, dünyada kavuşmak senin için haram, der. (Sümmani, anlam olarak "Sonuncu, sona ait" demektir)
Aradan zaman geçtikçe Sümmaninin aşkıda ziyadeleşir. Herkes Onun hastalandığını, cin'e; peri'ye karıştığını sanır. O zamanlar sıra geceleri düzenlenirmiş. Bir akşam babasına yalvarır, gecelere katılmak istediğini söyler. Babası da dayanamayıp götürür. Sıra Sümmani'ye gelince. bazı kimseler, O'nun çocuk olduğunu söyleyerek atlamak İsterler. Köylülerin teklifini kabul etmeyerek, türkü söylemek istediğini belirtir ve söze başlar:
Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu alemler oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek
Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı
Dediler: Vaktidir kılak namazı
Aldılar abdestin edasın tek tek
Aldılar abdesti uyandım habran
Aslımız yapılmış hak ü turabtan
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek
Okudum harfini zihnim bu!andı
Yalelerim göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek
Nuş ettim badesin gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım üç beş bengini
Halhalın altında hırdasın tek tek
Dediler: Sümmani gel etme meram
Adamı çürütür dert ile verem
Sen içün dünyada kavuşmak haram
Hüdam böyle salmış kalemin tek tek
Koşma bitince köylüler şaşırır. Onun badeli Aşık olduğu anlaşılır. Fakat henüz saz çalmasını bilmemektedir. Babası ile bir gün Erzurum ' a giderler. Burada aşık kahvelerine devam eder. Sazın perdelerini ve tezene tutmasını öğrenir. Her akşam köylüyü toplayıp saz çalar. Günler ayları, aylar yılları kovalar Sümmani köyde duramaz ve sevdiğini aramaya karar verir. Önce KafKaslar'a. oradan İran'a gider. İran- Turan illerini dolaşır. Bedahşah'ı tanıyan, Gülperi'nin adını duyan bir Allah kuluna rastlayamaz Hint, Afgan topraklarına gider. Onun bir gurbeti yaklaşık beş yıl sürmüştür.
Günlerden bir gün rüyasında pirini görür. Piri O'na Kırım'a bir geziye çıkmasını söyler. Sümmani yanına sofusunu alıp Kırım yolculuğuna çıkar Kışı Kırımda geçirir. Yaz gelince tekrar köyüne döner.
Sümmani çıktığı yolculukta gülperiyi bulamamış, görememiştir. Bu yürek yangını içerisinde Anadolu ve Kafkas coğrafyasında dilden dile dolaşan şu şiiri dile getirir.
Ervah-ı ezelde levh-i kalemde
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Bilirim güldürmez devri alemde
Bir günümü yüz bin zara yazdılar
Bulmadık şadlığın iradesini
Çekerim bu gamın ziyadesini
Herkes dosta verdi ifadesini
Bizimkini rüzigara yazdılar
Aşk benimle eyler daim kıl ü kal
Daha sabretmeye kalmadı mecal
Derdim taksimdara kıldım arzuhal
Dedi ki öz bahtın kara yazdılar
Gönül gülşenimde har oldu deyi
Hasretlik cismimde var oldu deyi
Sevdiğim sevdiğin pir oldu deyi
Erbabı garezler yare yazdılar
Dünyayı sevenler veli değildir
Canı terkedenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hali değildir
Her birini bir efkara yazdılar
Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yadlar gezer yarin vilayetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazdılar
Kadrimi bilmeze eyledim minnet
Derdimi artıran görmesin cennet
Sarraflar verdiler yari bin kıymet
Benim kıymetimi nere yazdılar
Döner mi kavlinden sıktı sadıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydına geçti bunca âşıklar
Sümmani’yi derkenara yazdılar.
Daha bir çok şiirinde kendine has bir tarz geliştiren Aşık Sümmani hafta sonu memleketi olan Narman’da düzenlenen etkinliklerle anıldı. Sümmani ve şiirlerinden ilham alan Nuri çırağı, Fuat Çerkezoğlu, Ebubekir Zamani gibi bir çok halk ozanının katıldığı şenliklerde Sevcan Orhon ve İsmail Bingöl’de bir konser verdi.
Narman Belediyesinin organize ettiği şenliklerde Kültür Bakanlığının desteğinin olmaması göze çarpan en önemli eksiklikti diyebilirim. Umarım ileriki yıllarda bakanlık bu organizasyona dahil olur ve Türk Halk Edebiyatı ve Halk ozanlığı geleneğinin efsane ismi olan Aşık Sümmaniyi anma şenlikleri ulusal çapta bir organizasyona dönüşür. Böylece “Sümmani’yi derkenara yazdılar” mısrasında olduğu gibi Sümmani derkenara yazılmaz ve tüm insanımız bu büyük halk ozanını tanımış olur.