B.
SÜLEYMANİYE CAMİİ’NE BEKÇİ İMAM
Süleymaniye Camii , İslamiyetle şereflendikten sonra ,Allah’ın adını yücelerde tutmak için yıllarca bu uğurda mücadele etmiş , İslamiyetin sancaktarlığını yapmış asil Türk milletinin ruh potasında, imanıyla yoğrulan taşın sembolleşmiş anıtıdır .
Süleymaniye Camii ve külliyesinde kullanılan demir , Bulgaristan’daki Samakov’dan , kurşun Kuzey Sırbistan ve Bosna’dan , tuğlası Gelibolu’dan , taşı Karadeniz Ereğlisi’nden , kerestesi Karadeniz dağlarından geliyordu .
Mısır ve Lübnan’dan getirilecek mermer sütunlar için özel gemiler inşa edilmişti .
“Karınca “ isimli bir geminin kaptanı Süleymaniye Camii için getirdiği bir sütunun takdimini şu beyitle yapıyordu :
“ Karıncalar budun (*) çekmiş çekirgeden Süleymane “
“ Size layık nemiz varsa kabul eyle fakirane “
(*) budun : karıncaların çok uzaklardan bin bir zahmetle taşıdığı şey
1550 Yılında Süleymaniye Camiinin temeli atılırken Fetih’ten 100 sene sonra Ayasofya’dan daha büyük bir mabet yapmanın gurur ve heyecanı yaşanıyordu .
İran Şah’ının cami yapımında katkısı olsun diyerek gururlanarak gönderdiği elmaslar, öğütülerek taş duvarların harcına karıştırılıyor , Avusturya Kralının mihrab için gönderdiği mermer blok, mihrab
yerine avlu girişindeki kapının eşiğine konuyordu . Sebebi sorulduğunda “ Padişahım , diyordu Koca Sinan ; o taşın damarında “ haç “ var . Onu öyle bir yere koyacağım ki kıyamete kadar üstüne basılarak geçilecek “
Yıllar önce o taşı özel olarak görmeye gittim ; hakikaten Müslümanlar hiç farkına bile varmadan üstüne basıp geçerlerken üç Alman turist o taşı inceliyorlar , ben de onları gözetliyordum .
Osmanlı zamanı camiye imam tayin edilirken aranan özelliklerden bazıları şunlardı :
“ Yüksek İslami ilim ve ehliyet sahibi olduğu kadar en az iki yabancı lisan bilecek , ata binecek , yakışıklı olacak , bekar olmayacak vs. vs. “
Yıl 1930 . Fehmi (Ülgüner) Hoca İstanbul Müftüsü ve yardımcısı da Ömer Nasuhi ( Bilmen) ‘dir . Fehmi Hoca bir gün sıkıntılı bir şekilde evine gelir . Hanımının ısrarı üzerine anlatmak zorunda kalır :
“ Süleymaniye Camiine mahalle bekçisini imam tayin ettim . Koskoca cami uzun zamandır imamsız , bomboş bekliyor . Bu bekçi ise gidip gelerek burada imamlık yapabileceğini söyledi . Ben de baktım bir iki sureyi çat pat okuyabilen bir bekçinin imamlığı ile olsun , cami namaza açık bulunsun , diyerek tayinini yaptım . Ama hâlâ hazmedemedim … Bir türlü vicdanen rahat edemedim . Süleymaniye Camiine bir mahalle bekçisini imam tayin etmek bana çok ağır geliyor ; izah edemiyorum . “
Ve Fehmi Hoca başlar ağlamaya …
1950’li yıllarda yazar Hekimoğlu İsmail genç bir astsubayken Süleymaniye Camiinde üç kişi vakit namazı kıldıklarını , kendisinin kamet getirdiğini anlatır .
1954 yılında evimizin bulunduğu İstanbul Cerrahpaşa semtindeki Şah Sultan Camiinde iki çocuk (kardeşim , ben ) ve bir ihtiyardan oluşan topu topu üç kişilik Cuma namazı cemaatini hep hatırlarım .
Süleymaniye Camii Vakfiyesi kayıtlarına göre cami ve külliyede 275 kişi görev yaparmış .
1990 ‘lı yıllarda 2 imam , 5 müezzin , bir kayyım ve bir bahçıvan olmak üzere sadece 9 kişinin görev yaptığını görebildik .
Ama Yüce Allah’a şükürler olsun ki Süleymaniye Camii ve avlusu artık doluyor .
Kanuni Sultan Süleyman’ın ve Mimarbaşı Sinan Ağa’nın ruhları da
şad oluyor .