Dünkü yazıda bir toplantıdan ve bir plandan söz etmiştim. İddia şuydu: İsrail güvenlik birimleri, istihbarat teşkilatları yeni bir suikast dalgası başlatma kararı aldı. Karar; Başbakan Benjamin Netanyahu başkanlığında yapılan, bakanlar ve güvenlik birimlerinin liderlerinin katıldığı toplantıda alındı. İsrail istihbaratının feci suikast örneklerini hatırladığımız için bu kararın ne tür sonuçlar doğurabileceğine dair endişelerimizde çok haklıydı ve dün bunu aktardık.
Aynı gün, yani biz bu planı ve endişeleri aktarırken suikastler başlamış bile. İlk haber Sudan'dan geldi. Ülkenin doğusunda seyir halinde bir araç, kimliği belirsiz uçaklar tarafından bombalandı. Uçakların kimliği, saldırının niteliği henüz belli değil. Ölen iki kişinin kim olduğu da bu cümleleri yazarken kesinleşmemişti.
Sudan Dışişleri Bakanı Ali Karti "Tüm belirtiler saldırının İsrail tarafından gerçekleştirildiğini gösteriyor. Bundan eminiz" dedi. Saldırı, uçaklardan atılan füze ile bir aracın havaya uçurulması şeklinde gerçekleştirilmişti. Irak'ta ve başka bölgelerde uçaklardan atılan füzelerle seyir halindeki araçların havaya uçurulması şeklinde onlarca suikast, saldırı biliyoruz. Saldırıların hemen hepsinden İsrail istihbaratı ya da ABD-İsrail ortak istihbarat operasyonu çıktı.
Hemen o örneklerden birini hatırlatayım:
Orta ve Doğu Afrika'da İsrail doğrudan yaptığı saldırılardan sadece birini. 2009 yılı Şubat ayında Sudan topraklarında bir konvoy İsrail savaş uçakları tarafından vuruldu ve 40 kişi öldü. Konvoyun Gazze'ye silah sevkiyatı yaptığı iddia edildi. Aynı yıl Nisan ayında ise bir İran gemisi Sudan limanına yaklaşırken ABD-İsrail savaş gemileri tarafından vurulup batırıldı. Geminin ise T-72 tankı yüklü olduğu öne sürüldü.
Bunlar olurken İsrail, "hiçbir bölge müdahale alanımızın dışında değil" açıklaması yapıyordu. Şimon Peres; "bir savaş olursa hep kazanan, bundan sonra da kanacak olan bizim safımızda yer alın" diyordu. Aklıma hep zaman Türkiye geldi.
Filistinli liderleri yönelik suikastleri tekrar buraya alacak değilim. Şeyh Ahmed Yasin'in ve diğerlerinin füzelerle şehid edilmesini, Yaser Arafat'ın zehirlenmesini hatırlatacak değilim. İsrail'in Filistin dışında, dünyanın bir çok bölgesindeki gizli operasyonlarına, cinayetlerine dair örneklerin bazılarını sıralayacağım sadece. Çünkü, bunlar yeniden başlıyor. Çünkü, Netanyahu ve ekibinin aldığı yeni suikast kararı uygulamaya konuldu. Çünkü, yeni örnekler göreceğiz.
3 Şubat 2010'da yine burada bir toplantıyı haber vermiştim. Dönemin CIA Başkanı Leon Panitta (Bu arada CIA'nın yeni başkan adayının General David Petraeus olduğunu da not edelim) ve üst düzey yöneticilerle Mossad Başkanı ve tepe yöneticiler arasında İsrail'de yapılan bir gizli toplantıda, İran'a, Suriye'ye, Hizbullah'a ve Hamas'a karşı alınacak "önlemler" tartışıldı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Ehud Barak'ın da katılımıyla yeni suikast dalgasının seyri belirlendi. İranlı nükleer fizikçilerin ve Duabi'de Hamas askeri yöneticisinin öldürülmesinden sonra yapılan değerlendirme toplantısının "endişe ettiğimiz suikast politikasının yeniden başlatıldığına" vurgu yapmıştım.
Sonradan bu toplantıların suikast için olduğu netleşti. Biz toplantının anlamını sorgularken onlar çoktan suikastlere başlamıştı. 20 Ocak'ta Dubai'de, İsrail istihbarat mensuplarının bizzat Başbakan Benjamin Netanyahu'nun talimatıyla, Batılı ülke vatandaşlarının pasaportları kullanılarak bir Hamas mensubu öldürülmüştü.
Pasaportları kullanılan ülkeler, görünürde İsrail'le sert bir polemiğe girdi. Ama aslında ortada bir istihbarat koalisyonu vardı ve bu ülkeler de operasyonun içindeydi. Bu ülkelerin Avrupa Birliği ülkeleri olması ise çok daha dikkat çekiciydi.
Sınırı aşan cinayetler ve istihbarat operasyonlarından biri de Budapeşte'de gerçekleştirildi. Hamas'a mali destek sağladığı iddia edilen bir Suriye vatandaşı gün ortasında öldürüldü. Çantasında bulunduğu iddia edilen 500 bin euro da kayıplara karıştı. Macar yönetimi saldırıyı gasp olarak kayıtlara geçti ama büyük bir skandalın patlamasını önleyemedi. Suikast sırasında iki İsrail uçağının havada güvenlik sağladığı ortaya çıktı. Ne garip, Gulfstream tipi iki uçak, Türkiye, Bulgaristan ve Romanya hava sahalarını kullanarak suikaste katılmıştı. Macaristan'ı karıştıran ihlalle ilgili Türkiye hemen açıklama yayınladı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Dışişleri Bakanlığı'nın talepleri doğrultusunda iki İsrail uçağına 17 Mart 2010 tarihinde üst uçuş izninin, yakıt ikmali yapmaması, elektronik teçhizat bulundurmaması gibi, bazı şartlarla verildiğini açıkladı. Bir saati aşkın süre Türk hava sahasında uçan suikast uçakları, elektronik izleme aygıtları taşıyor olmalı ki, Budapeşte üstünde suikastçilere izleme/güvenlik sağladı. Yani uçaklar bir şekilde suikaste katılmıştı.
Şimdi benzer bir olayla karşı karşıyayız. Dün haber verdiğimiz toplantı ve aynı gün Sudan'da uçaklarla yapılan suikast. Daha çok örnek göreceğiz. Biz yeni suikast hedeflerinin kimler olduğunu düşünürken yine dün, bir haber oldukça dikkatimi çekti.
"Türkiye sır uçakların peşinde" başlığı ile verilen haber, benim gibi konuya duyarlı olanlar için fazlasıyla merak konusuydu. 26 ve 27 Mart tarihlerinde Rodos'tan kalkan iki uçak Türk hava sahasını ihlal etmiş.Datça'nın güneyinden bildirimsiz olarak giren hava araçlarının kimliği tespit edilememiş. Böyle bir olay ilk kez oluyormuş. "Türk hava sahasını, Türk Hava Kuvvetleri'nin kayıtları arasında yer almayan bir uçak mı ihlal etti?" sorusunun cevabı aranıyor şimdi? Yeni bir Budapeşte örneği yaşamayalım!