Stratejik asimilasyon

Aslan DEĞİRMENCİ

Kongre geride kaldı.

Kongreye damgasını Meşal ve Barzani vurdu…

Mursi ise Başbakan Erdoğan’ın Filistin çağrısına karşılık vererek;

“Filistin meselesine sahip çıkacağız” sözleri büyük sevinç meydana getirdi.

Başbakan Erdoğan’ın konuşmasında olmasa da AK Parti'nin yeni dönem hedefleri arasında Kürt sorununa yeni arayışların olması da umutları tazeledi. Ana dilde savunmanın sorun olmaktan çıkarılması. Ana dilde kamu hizmetlerine erişim ile ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik komisyonunun kurulması bu konjüktörde oldukça ileri adım…

***

Yine Başbakan Erdoğan’ın, "Yeniden Kürt kardeşlerimizle yol haritasını çizmek istiyoruz. Gelin bu sorunları birlikte çözelim. İnadına demokrasi, barış, kucaklaşma diyoruz" sözlerini de fazlasıyla önemsedim.

Kapıların açık kalması ve diyalog yollarının tıkanmaması hayli önemli bir gelişme.

Kürt vatandaşlardan beklentisini dile getiren Başbakan Erdoğan, örgütü kastederek “Benim Kürt kardeşim Kudüs'ün Fatihi Selahattin Eyyubi'nin torunudur bunların değil” şeklindeki değerlendirmeleri de salondan büyük alkış aldı.

***

Selahaddin Eyyubi, adalet ve mücadele anlayışı ile birçok parçaya ayrılmış olan Müslümanları tekrar bir araya getirerek tarih yazmıştır.

Şarkın sevgilisi olan Eyyubi maalesef anlatılmak yerine kökeni masaya yatırılmıştır.

Koca koca adamlar Eyyubi’nin etnik kimliğini ortaya çıkartmak için kalın eserlere imza atmıştır.

Kürt, Türk, Arap… İftiralar ve yok saymalar…

Bazı tarihçilerin alışılagelmiş projeleri…

Kürt olduğu ifade edildiğinde; mirasını sahiplenmekten çekinen bir toplum,

Türk olduğu öne sürüldüğünde; gereksiz tartışmaların içine çekilen bir toplum,

Arap olduğu öne sürüldüğündeise; gerçekleri görmekten çekinen bir toplum meydana getirilmek istenmiş.

Kısmen de başarı sağlanmıştır.

Oysa tartışmaları etnik kimlik boyutundan uzaklaştırılıp üst kimliği ve adaleti işlendiğinde; Büyük Müslüman kumandan olarak anılmaktadır.

***

Yani Selahaddin Eyyubi de, çirkin asimilasyon politikalarının mağduru olmuştur. Farkı “O” Hakka yürüdükten sonra, halk ise hemen sonra!

Yani küresel ve faşist politikalar sonucunda, Türkler, Kürtler ve Araplar farklı coğrafyalarda baskı, imha, inkâr ile karşı karşıya kalmıştır.

Kimin, nerede, nasıl, hangi seviyede bu ırkçı anlayış ile karşılaştığını tartışmak gereksiz!

Asıl anlamı olan hepsinin Müslüman olması ve her alanda asimilasyon politikaları sonucunda mağdur edilmesidir.

Dinsel, kültürel ve dilsel hakları engellenmiş, tektipçi yaklaşımlar sonucunda üretkenliği tüketilerek makine haline getirilmiştir.

Sadece dinsel, kültürel ve dilsel olarak asimilasyon yapılmamış ekonomik, siyasal, sosyal ve stratejik olarak da asimilasyona tabi tutulmuşlardır.

Yani küreselleşen dünyada kaderleri bir olmuş, zaman zamanda soykırıma tabi tutulmuşlardır.

Halepçe, Urumçi ve Gazze buna en güzel örnektir.

Genişletmek mümkündür; Dersim, Afganistan ve Bosna…

Yakılan, bombalanan, boşaltılan köyler, zorla göç ettirilen insanlar…

Bir de içeride derin hesaplaşmalar var…

İşte bazı örnekler:

Kanlı 1 Mayıs, Maraş, Mavi Çarşı, Bahçelievler, Başbağlar, Sivas, Çorum, Bilge Köyü, Zilan, Pınarcık, Ümraniye, Muğlalı ve Piyangotepe katliamı…

Tüm bunları neden hatırlattım;

Bölgemizde etnik ve mezhebi boğazlaşmanın yolunu artık kapatalım. Çünkü bu yol emperyalizmin çizdiği, içeri de maşalarına uygulattığı yoldur. Bu yol kapanmadığı sürece kazanan hep onlar, kaybeden biz olacağız.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.