Kınaması anlam taşıyan herkesin en sert ifadelerle Çin'in Urumçi kentinde meydana gelen ve 150'den fazla Uygur'un hayatını kaybettiği olayları kınamasını sonunda sağladık ya, başımız göğe erebilir... Cumhurbaşkanı, başbakan, TBMM başkanı, birkaç bakan, dün yaptıkları değişik sertlik düzeyinde açıklamalarla, öfkesi burnunda kamuoyunu tatmin çabasına girdi...
Başbakan 'Soykırım gibi' bile dedi olay için...
Aslında kızılmayacak ve kınanmayacak gibi değil Han kökenli Çinliler'in Uygurlar'a yaptığı; bir güruh gözlerinde insan değeri taşımayan bir halka ne yapabilirlerse, Çinliler fazlasını yaptı. Şimdi bir tek sonuç kaldı alamadıkları: İkili ilişkileri koparmak... Bu gidişle onu da başaracağa benziyorlar...
Soydaşlarımızın Çin'de sürdürdükleri hayat mükemmel olmaktan çok uzak; kendilerinden kuşku duyan bir devlet mekanizması elinden geleni ardına koymayarak Uygular'ı pes etmeye zorluyor. Yaşadıkları bölgeye 'Doğu Türkistan' denilmesinden de, Uygurlar'ın hak arayışına destek çıkılmasından da hoşlanmıyor Çin yönetimi...
Yine de iki konuyu (Urumçi'deki olayı ve ikili ilişkileri) birbirine karıştırmamak, hatta her tarafın çıkarı o yönde olduğu için, iki konuyu ayrı mütalaa etmek gerekiyor.
Türkiye'nin bölgesel iddiaları açısından iyi geçinmesi gereken önemli bir ülke Çin; bu sebeple de son yıllarda ikili ilişkilerin artırılması yönünde kapsamlı çalışmalar sürdürülüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan değişik zamanlarda liderleriyle görüştü; Cumhurbaşkanı Gül on gün önce olayların olduğu Urumçi kenti dahil Çin'de kapsamlı görüşmelerde bulundu.
İki ülkenin ortak politikası ilişkilerin hemen her düzeyde artırılmasını hedefliyor. Doğru olan ve ikili ilişkilerin en sıkıntılı konusu 'Uyguların durumu' ile ilgili olumlu gelişmeler sağlanmasına yardım edecek olan da o hedefe erişilmesidir. Türkiye ile Çin'i yakınlaştıran şartlar, Çin'deki Uygurlar'ın kendilerini daha rahat hissedecekleri bir ortamın oluşmasına da yarayacaktır.
Han kökenli Çinliler Urumçi'de sergiledikleri vahşetle ilişkileri berhava etmeyi amaçlıyor idiyseler, büyük çapta başarılı oldukları söylenebilir. Gazetelere ve televizyon ekranlarına yansıyan görüntülere, kamuoyunun hassasiyetine bu ülkede hiçbir hükümet sessiz kalamaz. Ankara'dan çıkan sert sesler Pekin'den daha sert cevaplar getirmeye başladı.
Karşılıklı sertleşerek hiçbir yere varamayız. Varılacak yer, Türkiye açısından da Çin açısından da arzu edilmeyen bir yer olacaktır: Türkiye'yi sınırlı bir ittifak çerçevesinde tutmak isteyenler, biz Çin'le aramıza mesafe koydukça, zil takıp oynayacaklardır...
Serinkanlı olmak ve sağduyulu davranmak dış politikada hemen her zaman sonuç getirir; başka durumlarda da geçerlidir kuşkusuz, ama 'öfkeyle kalkan zararla oturur' veya 'keskin sirke küpüne zarar' türü özdeyişler özellikle dış politikada altın değeri taşır...
Diplomasi zaten sözün bittiği yerde başlar.
Hükümetin yapması gereken, kamuoyunu yatıştırmak için açıklamaların dozunu yüksek tutmak olmamalı; tam tersine bugün karşı karşıya kaldığımız sıkıntıyı, Çin ile ilişkilerimizi daha da sıkılaştıracak, dostluğu pekiştirecek bir beceriyle geride bırakmalıyız. Geçmiş dönemin 'kavgacı' ve savaşla sonuç alınabilen ortamı yok bugün; olsa ne olur, onbinlerce km uzaktaki 1,5 milyar nüfuslu Çin'le savaşacak değiliz ya?
Eh artık en sert sözler söylendiğine ve en az söylenenler kadar sert cevaplar da alındığına göre, hiç değilse şimdiden sonra akılcı politikalarla diplomasi devreye girsin ve tarihin sayfalarına gömülmesi gereken karşılıklı nefretin yerini birarada huzurla yaşama kararlılığı alsın.
Bunu sağlayabilecek miyiz bakalım?