Şırnak’ın Uludere ilçesinden 35 vatandaşın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayı değişik gazetelerin yazarlarının değerlendirmelerinden okumuşsanız kafanız karışmıştır. Nasıl karışmasın? Yazı başlıklarının çoğu ‘soru işareti’ ile bitiyordu dün...
Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak), “35 ölü: Şehit mi, zayiat mı, terör mü?” diye sorarken, Emre Aköz (Sabah) “Aptalca bir hata mı, iğrenç bir plan mı?” sorusuna cevap arıyordu. İhsan Dağı (Zaman) kuşkusunu “Hata mı, sabotaj mı?” ihtimallerine indirgemişken, Oral Çalışlar (Radikal) “Operasyon kazası mı, operasyon alışkanlığı mı?” ikilemini dillendiriyordu.
Köşelerini konuya ayıran Star yazarları da daha başlıktan kuşkularını seslendirenler kervanına katılmışlardı: Mehmet Altan “Bombalama emrini kim verdi?” ayrıntısı üzerinde yoğunlaşırken, Ahmet Kekeç “Hata mı, sabotaj mı, Muğlalı sendromu mu?” sorusuna cevap arıyordu.
Sorular, sorular, sorular...
Aradan bir gün daha geçti, soruların çoğu geçerliliğini koruyor. 35 canın ölümüne yol açan ‘yanlışlık’ emir-komuta zinciri arasında bir yerlerde işlenmiş bu belli; ancak yanlışlığa neyin sebep olduğu hâlâ bilinmiyor. Çok sayıda F-16 uçağını bölgeye gönderen ve sivil insanların üzerine ölüm yağdıran ‘istihbari bilgi’ kimden çıktı, neden teyidi alınmadı, şu aşamada bilemiyoruz.
Bütün bildiğimiz, kişiler ve kurumları rahatsız eden muazzam bir yanlışlığın yaşandığı... Sınırda meydana gelen hareketliliği teröristlerin ülkeye sızması olarak algılayan karargâh hedeflerin yok edilmesi talimatını vermiş; hedefe kilitlenen pilotlar emri yerine getirmiş...
İyi de operasyon sonrasında ortaya çıkan tablo ‘algı’yı yalanlıyor: Hayatını kaybeden 35 kişinin bütünü sivil, hayatlarını kaçakçılıkla kazanan insanlar...
35 can...
Terörle etkin mücadele kapsamında bir süredir ‘noktasal’ hedefler vuruluyor ve sivillere zarar gelmemesi için özen gösteriliyor. Genel değerlendirme bu son operasyona kadar önemli başarılar kaydedildiği... Vatandaş ile teröristi ayırt etme hassasiyeti, hedefleri bulma gayreti terörle mücadelede devlet güçlerine moral üstünlük sağladı.
O üstünlüğü 35 canın kaybı yerle bir edebilir.
Böyle bir ihtimalin varlığı asla küçümsenmemeli. Devir “Devlettir, ne yapsa yeridir” devri değil. Devir, “Ne yapalım kurunun yanında yaş da yanıyorsa” devri de değildir. Daha da önemlisi, devrin kabahatin askere veya sivil kesime atfedilerek konunun üzerinin örtüleceği bir devir de olmayışı... Devir, ‘hesap verme devri’dir.
Elbette savcılığın konunun izine düştüğünü, derhal devreye girerek sorumlularının tespiti yolunda çalışma yürütmeye başladığını biliyorum. Genelkurmay Başkanlığı ‘özür’ dileyerek yanlışlığın üstünü örtme niyetinde olmadığını belli etti. Başbakan Tayyip Erdoğan da, kafa karıştırmak isteyenleri eleştirse ve kuşkularını istihbarat üzerinde yoğunlaştıranları kınasa da, operasyonel bir değerlendirme hatası işlendiğinin farkında.
O zaman yapılması gerekenin ne olduğu da kendiliğinden ortaya çıkıyor: Devletin bütün kurumlarının, sivil-asker ve hükümet-yargı ayrımı gözetmeksizin, konuyu bütün yönleriyle soruşturup inceleyerek kamuoyunu aydınlatması...
Hiçbir ayrıntıyı ihmal etmeyen, bütün soruları ortadan kaldırmaya yarayacak bir soruşturma...
Vakit kaybetmeden... Hemen...