Mümin ümit ile korku arasında yaşayacaktır; "Allah bana ceza vermez" demek de, "Ne yapsam kurtuluş yok" demek de yanlıştır. Ümit ile korku arasında yaşamak kulu aşırılıklardan engeller, dengeli ve verimli bir ömür sürmesini sağlar.
Ahirette sonumuzun nasıl olacağını bu dünyada bilmek mümkün değildir, ama halimize bakarak -aksini de mümkün görmek şartıyla- ümit içinde olmak, ümit tarafını ağır bastırmak yanlış değildir. Bir kutsi hadiste "Kulum kendisine nasıl muamele edeceğimi zannederse ben de onu yaparım" buyruluyor. Tabii bu zannın açık seçik davranış tutarlılığına (iyi bir kul olma çabasına) ve ilahi rahmete dayanması gerekir.
Allah'ın has kulları cennet ümidi veya cehennem korkusu ile kulluk etmezler, onlara göre Allah, zatı ve sıfatlarından dolayı kendisine kulluğu hak etmektedir ve sonuçta O'ndan gelen ne olursa hoştur.
Birçok ayet ve hadis yanında şu bir tanesi bile ümidin ağır basması için yeterlidir:
"Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere koyarız" (Nisa:4/31).
Bu ayete göre büyük günahlardan uzak durmak ve tevbe etmek cennetin yolunu açmaktadır.
Dinin yasakladığı ve işleyenin ceza göreceğini bildirdiği davranışlara günah (Arapça'da "ism") denilmektedir. Günahlar büyük (kebâir) ve küçük (sağâir) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Büyük günahların tanımı ve sayısı konusunda farklı ifadeler vardır. Tanımları arasından, bir fikir vermek üzere şunlar zikredilebilir:
a) Nisâ sûresinin başından 30. ayetine kadar sayılan günahlardır.
b) Karşılığında ateş, azap ve lânet zikredilen günahlardır.
c) Kur'ân-ı Kerîm'de yasaklanan davranışlardır.
d) Kişinin dini önemsemediğini, dindarlığının zayıf olduğunu gösteren günahlardır.
Bir kısmı hadislerde sıralanmış olan büyük günahlar listesinde şunlar vardır: Allah'a ortak koşmak, adam öldürmek, iffetli kadınlara iftira atmak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, dinini yaşayabilmek için hicret ettikten sonra –şartlar değişmediği halde– tekrar eski yurduna dönmek, büyü (sihir) yapmak, Mescid-i Harâm'da günah işlemek, ana-baba hakkına riayet etmemek, yalancı şahitlik yapmak, faiz yemek... (Buhârî, "Edeb", 6, "Eymân", 16...; Müslim, "Îmân", 143-144).