Okuyanlar hatırlayacaklardır... Ömer Seyfettin'in Pembe İncili Kaftanı'nda, bir Türk'ün nasıl diplomatik hamle yapacağı, yaptığı eylem neye malolsa bile nasıl vakur kalacağı akıcı bir üslupla anlatılır. Hünkar, komşu ülkenin kralına bir mesaj gönderecektir. Bunun için ince eleyip sık dokuyarak, bu görevin kahramanımıza verilmesine karar verir. Kahramanımıza görev tebliğ edildikten sonra, hummalı bir çalışma başlar. Kahraman, elinde ne varsa satıp savuşturur, çiftliğini, evlerini... Daha sonra kendisine görüldüğünde herkesin imreneceği, bir bakanın bir daha bakma insiyakı oluşturacağı Pembe İncili bir kaftan yaptırır. Günü gelir, komşu ülkenin kralına mesajı vermek için yola koyulur. İhtişamlı bir sarayın kabul odasında ağırlanır. Ama, tam karşısında tahtta kral oturduğu halde, kahramanımıza hiçbir oturacak yer gösterilmez. O da, değeri paha biçilemez Pembe İncili kaftanını sırtından çıkarır, yere serer ve üzerine oturarak, ağzına gelen herşeyi söyler, hünkarından kralına gönderilen mesajı verir. İşi bittikten sonra arkasına bakmadan oradan ayrılır... Kralın halayıkları, muhteşem Pembe İncili Kaftanı bile almadan arkasına bakmadan odadan çıkan kahramanımıza kaftanı yetiştirirler... "Unuttunuz herhalde" derler. O ise, "Bir Türk, sırtından çıkarıp üzerine oturduğu bir şeyi bir daha sırtına almaz" diyerek oradan ayrılır.... Gerisini biliyorsunuz...
İşte vakar budur... İşte basiret budur.... İşte feraset budur.... Uluslararası diplomaside size yapılan bir eylem, aslında tüm ülkenin vatandaşlarına, tüm ülkenin vakarına, onuruna yapılmıştır. Siz de böyle bir eylem karşısında misliyle mukabele edecek bir hamleyi gerçekleştirmek zorundasınız. İsrail Dışişleri Bakanı'nın İsrail Büyükelçimize yaptığı alçakça davranış ve "Alçak Koltuk Krizi"nde hep bunları düşünmüştük. Peki, bu olay karşısında biz ne yapabildik? Hiçbir şey... Büyükelçiyi birkaç aylığına geriye çektik. Daha sonra aynen yola devam.
Diplomasi bir satranç oyunu gibidir. Satranç oyununda, hangi hamleyi yapacağınızı, birkaç hamle önceden tasarlayacaksınız. Verdiğiniz taşın, alacağınız taştan daha kıymetli ve değerli olup olmayacağını hesaplayacaksınız.
İsrail'in Mavi Marmara'ya yaptığı kanlı baskın ve 9 vatandaşımızın şehit olmasının ardından epey vakit geçti. Olayın hemen ardından Türkiye, hem Dışişleri Bakanı nezdinde, hem de Başbakan Tayyip Erdoğan cihetinden yüksek perdeden sesini yükseltti. Sıcak diplomasiyle İsrail'in kınanması, protesto edilmesi, beynelmilel arenada yalnızlaştırılması sürecini başlatmaya çalıştı. Bu arada Türkiye açısından İsrail ile bir çok alanda ikili ilişkilerin kesilmesi kararına varıldı. Bütün bunlar, İsrail'i ırgaladı mı? İsrail, yıllardır Filistin topraklarında uyguladığı kan ve gözyaşı imparatorluğunu sonlandırdı mı? Gazze'ye uyguladığı kesif ambargoyu kaldırdı mı? Hayır... Biz, yapılanların kesinlikle eksik olduğunu, çok daha aktif tedbirler alınıp, İsrail'in beynelmilel arenada hesap sorulabilir bir kimliğe kavuşturulması gerektiğini söyledik. Bu arada geçtiğimiz günlerde ilginç bir gelişme oldu. Bütün ilişkilerimizi keseceğimizi deklare ettiğimiz İsrail'in Ticaret Bakanı Ben Eliezer'le, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Zürih'te gizli bir görüşme gerçekleştirdiler. Gizli dediğimize bakmayın. Görüşme, birkaç gün içinde deşifre oldu ve tüm dünya medyasında yerini aldı.
Bu nasıl dirayet? Bu nasıl feraset? Bu nasıl basiret? Bu mu, İsrail'i dize getirecek, uluslararası alanda ipini çekecek Türkiye'nin dış politika perspektifi? Bu mu İsrail'in Ortadoğu'da devlet terörizmini bitirecek olan dirayet? Hükümet kimseyi kandırmasın! Sonuç alan diplomasi bu mu? Mavi Marmara'nın şehitlerinin ruhu muazzep oldu sayenizde!