B.
SON YENİÇERİ
“Bu iş böyle olmaz ise sen bilürsün Padişah’ım ! “
“ İstemezük ! “ naralarıyla sık,sık muhtıra verip , ayak divanı toplayarak , kelle alıp , kelle satan , memleketi kurtarmak (!) için ikide bir kazan kaldırıp darbe yapan kokuşmuş bir ordu vardı .
Sık, sık darbeler yapan bu ordunun adı “Yeniçeri Ocağı” idi .
Osmanlı Devletinin en kudretli döneminde dahi sayısı on bin kişiyi geçmeyen bu politikacı askerler , devleti ve hükümetleri vesayet altında tutardı . Herkes Yeniçeri Ağalarının (generallerinin) ağzından çıkan söze önem verirdi .
Ağa lâkaplı Hüseyin genç bir yeniçeri neferiydi. Bıçkın bir delikanlı idi . Sık, sık olay çıkarıp dayak yer , hapse atılır ama gözünü budaktan sakınmadığı için çok sevilir , kendini çabuk affettirirdi . Zaten Yeniçeri Ocağının zabit ve neferlerinde her türlü hergelelik mevcuttu .
Genç yeniçeri Hüseyin , bir gün izinli olarak birliğinden ayrılmış , şehirde aylak, aylak dolaşmaya başlamıştı . Âniden cin çarpmış gibi oldu . Annesiyle birlikte yürüyen genç , güzel bir kız görünce takip etmeye başladı . Kız da Hüseyin’in farkına varmıştı . Yaşmağının altından attığı çapkın bakışlar yürüyüşüne de yansımış , delikanlıyı bir uydu gibi cazibesine almıştı . Ağa Hüseyin aşk yıldırımıyla çarpılmış , birkaç defa takipten vazgeçmek istediyse de başaramamıştı . Bu tatlı bela son derece güzel , Yeniçeri Hüseyin de biraz içkili yani çakır keyifdi . Anne kıza arkadan yaklaşan Hüseyin , birden genç kıza sarılarak iki yanağından öptü . Uzaktan Hüseyin’i tahrik eden kız , işin bu raddeye geleceğini tahmin edemeyince çığlık kopararak düşüp bayıldı . Annesi avazı çıktığı kadar bağırıyor , beddualar savuruyordu . Çevreleri bir anda insan doldu . Güçlü kuvvetli birkaç esnaf Ağa Hüseyin’in üzerine yürüyerek yakaladılar . O sırada Karakollukçular da yetişerek , Ağa Hüseyin’i yaka paça ederek Ağa’nın huzuruna götürdüler .
Yeniçeri Ağası kalın bir sesle gürledi :
- Gel bakalım delikanlı ! Hesap göreceğiz . Sen benim kim olduğumu bilir misin ?
- Bilirim Ağa’m !
- Peki , bu ettiğin halta ne diyeceğiz ?
- Ne diyeyim Ağa’m ; kör nefse uyduk …
- Seni zindana atacağımı düşünemedin mi ?
- Düşündüm ve hesapladım Ağa’m !
- Diri diri derini yüzeceğimi …
- Düşündüm ve hesapladım Ağa’m !
- Asacağımı düşünmedin mi ?
- Hesapladım Ağa’m !
Yeniçeri Ağası her tehdidin ardından “ Hesapladım Ağa’m “ cevabını aldıkça çılgına döndü . Birden adamlarına emir verdi :
“ Alın şu it oğlu iti ; Cerrahpaşa’ya götürüp iyice budatın .( dibinden kestirin ) Sonra da Harem Ağa’larının arasına atın . “ deyince Ağa Hüseyin’in gözleri fal taşı gibi dehşetle açıldı :
- Aman ; ayaklarını öpeyim Ağa’m ! Yemin ederim ki bu kadarını hesaplayamadım ; Ağa’m !
Ağa Hüseyin göze girerek zamanla yükseldi . Vezir (paşa) olmasına rağmen o , hep ‘Ağa’ kelimesi başa gelerek Ağa Hüseyin Paşa olarak anıldı .
Ağacı kesen baltanın sapı da ağaçtan olurmuş .
Padişah II.Mahmut , Yeniçeri Ocağı’nı kapatmayı kafasına koyunca Yeniçeri Ağası yaptığı Ağa Hüseyin Paşa’yı görevlendirdi . Plânlar gizli tutuldu .
1826 Yılında Yeniçeri kışlalarını topa tutarak Ocağı öyle bir dağıttı ki binlerce yeniçerinin kanı İstanbul sokaklarında sel gibi aktı . Halk o kadar bezgin ve nefret yüklüydü . Baltalarla,satırlarla yeniçerilere saldırdılar. Ele geçirdiklerini katlettiler.Yeniçeri mezarları bile kırılıp yerle bir edildi .
Ağa Hüseyin Paşa , gırtlağına kadar siyasete bulaşmış , cuntalaşmış , devleti vesâyet altına almış ihtilalci bir orduyu yok ederek, adını tarihe “ Son Yeniçeri “ olarak yazdırdı .