Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Strauss-Kahn Türkiye ekonomisinin iyi yolda olduğunu belirterek, "Türkiye ekonomisinin bu yıl 7.5-8 arasında büyüyeceği öngörülüyor, ki bu oldukça yüksek bir seviye. Bütçe açığı da fena değil. Tek kaygı cari açık ama hükümet bu konuyu iyi yönetiyor" diyor. Elbette IMF Başkanı'nın ya da bazı yabancı gazetelerin Türkiye'yi övüyor olmaları tek ölçü değildir, bunlara bakarak havaya girmenin de bir anlamı yoktur. Çünkü ülkemizde hala işsizlik ciddi bir sorun olarak devam ediyor. Gelir dağılımındaki dengesizlik de üzerinde durulması ve önlem alınması gereken sorunlardan bir diğeri. Şu ya da bu sebeple ülkemize gelen sıcak paranın ne zaman kaçacağının bilinmiyor olması da her an ekonomik dengelerin alt üst olmasına sebep olabilir. Bunları ülkemiz ekonomisi ile ilgili yapılan iyimser açıklamaları gölgelemek için belirtiyor değilim. Ülkemiz ekonomisinin dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri haline gelmesi bizi bu ülkenin bir ferdi olarak sadece sevindirir, mutlu eder. Üzerinde durmak istediğim konuya geçmeden yukarıdaki açıklamalara dikkat çekmek istedim.
Türkiye ekonomisinin iyiye gittiği yönünde başta IMF Başkanı olmak üzere yapılan açıklamaların yapıldığı günlerde medyaya bir başka haber daha yansıdı. Bunun üzerinde de fazlaca durulmadı.
Güney Kore'de bir araya gelen G-20'lerin Merkez Bankası başkanları toplantısının ardından yayınlanan tebliğde ABD'nin isteği ya da dayatması ile toplantıya katılan ülkelerin cari açık ve fazlalarına yüzde 4 gibi bir sınırlandırma getiriliyordu. Bu sınırlandırma isteği ABD'den geldi ve itirazlara rağmen tebliğde yer aldı. Bunun anlamı ise önümüzdeki aylarda cari açığı yüzde 5'in üzerinde bulunan ülkemize IMF tarafından var olan baskılar biraz daha artacak, harcamaların kısılması istenecek. Demek istediğim o ki IMF Başkanı'nın Türk ekonomisine övgüler yağdırması, iyi yolda olduğunu söylemesinin bir kıymeti kalmayacak. ABD'nin baskısı ile bu övgülere rağmen baskılar başlayacak. Yani IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlarda son sözü ABD'nin -daha doğrusu küresel sermayenin sahiplerinin- söylediği hatırlanacak olursa IMF Başkanının övgüleri fazla bir anlam ifade etmeyecek.
Olayın bir başka boyutu ise uluslararası ilişkilerde çoğu zaman söylenenler ile uygulamaların örtüşmüyor olmasıdır. Bir de özellikle uluslararası kuruluşların bağımsız olmadıklarının unutulmaması gerekiyor. Çünkü, bir yandan Başkanı tarafından Türk ekonomisine övgüler yağdırılırken öbür yandan baskılar devreye girebilir.
Bu arada ABD'nin bir yandan da Füze Kalkanı projesinin bir ayağını ülkemize yerleştirmek için dayatıyor olmasının birlikte düşünülmesi önümüzdeki günlerde çeşitli alanlarda ABD tarafından sıkıştırılacağımızı, bir takım isteklerin kabulü için pazarlıkların gündeme geleceğini söylemek yanlış olmaz.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki ülkeler kendi güçleri ile ayakta duramadıkları sürece sürekli baskı altında tutulmaya çalışılıyor.
Ülkemizin kıskaca alındığı bir ortamda kendi insanımıza temel insan haklarının verilip verilmemesi tartışmaları ile vakit geçiriyoruz. Bu da kamplaşmaya yol açıyor. Tek bir yumruk haline gelemeyiş ise dış dayatmalar ve telkinler karşısında ülkemizi zayıf düşürüyor. Güçlü Türkiye'nin yolu öncelikli olarak temel insan haklarının tartışma konusu olmaktan çıkartılmasından geçiyor.