Tayyareci Yüzbaşı Salih Ekrem I. Dünya Savaşı sırasında gönüllü olarak Çanakkale cephesine gider. Savaşın çetin koşulları altında askerlerin hayatta kalması için mücadele veren Nihal Hemşire ile burada tanışır. Salih Ekrem ve Nihal zorlu şartlar altında, bir de Fuat adında kimsesiz bir çocuğu sahiplenirler. İngilizler tarafından gelen bir hava baskınında Salih Yüzbaşı sayesinde kurtulan “Küçük Gazi Fuat” yüzbaşı ve hemşirenin arasındaki ölümsüz sevdanın da şahidi olacaktır...
Çanakkale Deniz Zaferi hakkındaki Son Mektup, harp günlerinde yazılan ve uzun yıllar sonra adresine kavuşan bir mektubun çok duygusal hikâyesini anlatıyor. Önceki filmi “120” ile yurtiçi ve dışında büyük övgüler alan ve milyon barajını aşan Özhan Eren, senaryosunu yazdığı ve yapım-yönetimini üstlendiği Son Mektup’ta savaşı ve savaşın perde arkasını çok duygusal bir dille anlatıyor.
18 Mart Çanakkale Zaferi’nin bütün görkemi ile aktarıldığı film 7 yıllık bir çalışmanın ürünü ve 20 milyon liranın üzerindeki bütçesi ile Türk sinemasının en pahalı filmi olma özelliğini taşıyor. Film için Nusrat gemisinin çok büyük bir bölümü ile mayınlar yeniden yapıldı. Ayrıca Çanakkale Savaşı'nda kullanılan 4 uçak ve 5 top, orijinallerine sadık kalınarak tamamen Türk mühendis ve sanatçıları tarafından üretildi.
140 karakter ile tweet atarken bile canı sıkılan, gönderdiği mailin karşı tarafa anında gittiğini bildiği halde cevabı hemen göremeyince morali bozulan yeni neslin, mektuplarla aşkın kor bir aleve dönüştüğüne inanmasını beklemiyorum. Yegâne haber kaynağının haftalar, bazen aylar önce gönderilen mektuplara dudak bükülmemesi gerektiğine inanıyorum. Çok değil, 20 sene önce “Er Mektubu Görülmüştür” ibaresini eşim görmesin diye gizlice çarşı izninde attığım mektuplarıma, aynı düşünce ile çarşıdaki bir kitapçının adresine gönderilen cevaplarının heyecanını bugün bile hissederim. Henüz 6 aylık olan ikinci çocuğumun patilerinin baskısıyla süslenen mektubu hâlâ saklarım. Son mektup deyip geçmeyin, yaman ayrılıkların tek tesellisidir onlar.
Özhan Eren, Son Mektup’ta şu ana kadar ihmal edilen iki hususu öne çıkartmış. Savaşın karadaki durumundan ziyade pek bilgili olmadığımız “havacılık” yönünü işlemiş. Ayrıca birlik ve beraberliğe ihtiyacımızın çok olduğu şu günlerde, Çanakkale’de bu vatan için savaşmış, bu vatan için ölmüş azınlık temsilcilerini de işin içine katmış. Bu iki alanı düşünüp, işlediği için bile Son Mektup diğer Çanakkale filmlerinden ayrı değerlendirilmelidir diye düşünüyorum.
Savaşın çetin şartlarını tüm çıplaklığı ile gözler önüne seren yönetmen, Nihal hemşire ile pilot Yüzbaşı Salih Ekrem’in sevda öyküsünü işliyor. Coğrafyalar farklı bile olsa aşkların ölmezliği çok güzel betimlenmiş. Üstelik anne babası daha önce öldürülen, tek varlığı ninesi de şehit edilen küçük Fuat ile hikâyenin duygusallığı tamamlanmış. Son Mektup -yine taş atacağım ama- yeni neslin bilmediği, “Savaşa gidip dönmemek, gelip bulmamak var” düsturunu sembolik olarak ifade etmesiyle de günümüze iyi bir ders vermiş.
Film üzerinde, o kadar çok detay çalışılmış ki, takdir etmemek mümkün değil. Dönem filmlerinin en önemli kısmı olan, dekor, kostüm ve makyaj da şahsen ben hiçbir kusur göremedim. Filmi ikinci kere, bir kusur yakalayabilir miyim diye izlediğim halde dönemi yansıtması bakımından Son Mektup ancak harika olarak nitelendirilebilir. Türk sineması için çıtayı oldukça yükselttiğini de hemen belirtelim.
Oyunculuklara geçmeden görüntü yönetmenliğine değinelim. Sadece takdirlerimin bir ifadesi olarak şu kadarını söylemeliyim: Ben bir film yönetmeni olsam, yerli olarak Uğur İçbak’tan başkası ile çalışmam. Son Mektup filmini Hollywood yapımcıları izlese adım gibi eminim “Kim bu Uğur İçbak?” diye sorarlar.
Başrolü oynayan Tansel Öngel’in Yüzbaşı Salih Ekrem performansı çok başarılı. Nihal Hemşire rolündeki Nesrin Cavadzade, düz oyunculuğu tercih etmiş. Savaşın en sert anlarında da sakin zamanlarında da çekingenliği elden bırakmayan görüntü sergilemiş. Bülent Şakrak, Tophaneli Hakkı Kaptan rolünde film içinde kendini harika konumlandırmış. İlk göründüğü kareden başlayarak öldüğü ana kadar bir karakter oyuncusunun nasıl olması gerektiğini göstermiş. Kısa rolü ile bundan sonraki filmlerinde uzun roller kapması zor olmayacak gibi gözüküyor. Hüseyin Avni Danyal, jest ve mimikleri, duruşu, kederli ama umutlu bakışları ile ciddi bir performansa imza atmış.
Filmde iki şeyi kıyasıya eleştireceklere de ben cevap vereyim: Atatürk’ün olmaması Son Mektup filminin, Çanakkale’nin kara savaşını değil, hava savaşını ön plana alarak çekilmesi yüzünden. Düşman tarafının gösterilmemesi ise, Nihal Hemşire’nin, Tayyareci Yüzbaşı Salih Ekrem’e duyduğu derin aşkta düşman tarafının yeri olmadığı için.
Film, Çanakkale’yi gezmeye gelen Nihal Hemşire’yi selamlayan kahramanların görüntüsü ile son buluyor. Ben olsam, o selamlamaları yaparken isimleri de yazar, film jeneriğini de bu şekilde orijinal bir şekilde hallederdim.
Son Mektup, sağlam senaryosu, dozunda bırakılan milliyetçiliği, naif aşkı, şu ana kadar hiç işlenmemiş hava savaşını ön plana alması, harika görüntüleri, birinci sınıf teknik alt yapısı ile izlenmeyi hak eden bir film.
Künye
Senaryo: Özhan Eren
Yapım: Sepya Film
Yapımcı: Özhan Eren
Türk Dağıtımcı: Pinema
Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak
Müzik: Özhan Eren, Özgür Kale
Görsel Efekt Yönetmeni: Merih Öztaylan
Özel Efektler: Hamza Şahin
Sanat Yönetmeni: Özgür Özcan
Cast Direktörü: Asiye Kocaman
Kurgu: Ali Üstündağ
Oyuncular: Tansel Öngel (Tayyareci Salih Ekrem Yüzbaşı), Nesrin Cavadzade (Nihal Hemşire), Bülent Şakrak (Tophaneli Hakkı Kaptan), Ozan Gözel (Dr. Ragıp Yüzbaşı), Hüseyin Avni Danyal (Cevat Paşa), Barbara Sotalsek (Erika Hemşire), Nuri Gökaşan (Kamil Paşa), Kerem Arslanoğlu (Raşit Hüseyin Teğmen)
Yardımcı Yönetmen: Çiğdem Bozali
Yönetmen: Özhan Eren