Nicedir yazmayı düşünüyordum ama bir türlü fırsat bulamıyordum. TV5 ekranlarında Yunus Göksu'nun hazırlayıp sunduğu Sokağın Nabzı programını izliyor musunuz? Capcanlı, heyecanlı, sokaktaki insanın gerçek düşüncelerini ekrana yansıtan, bazen radikal, bazen enterasan fikir ve görüşlerin paylaşıldığı bir program Sokağın Nabzı.
Aslında kendilerini Türkiye'nin efendisi olarak gören, kendi arzuladıkları bir dünya görüşünü, felsefesini halka dayatmaktan başka bir yayıncılık mantalitesi olmayan reyting canavarı televizyon kanallarındaki programlardan farklı bir program Sokağın Nabzı. Çünkü, hiçbir ön yargısı olmadan, sokaktan geçen insanlara mikrofon uzatıyor. Hiçbir önyargısı olmadan onların görüşlerini, fikirlerini, belirlenen konu hakkındaki düşüncelerini alıyor, izleyiciyle paylaşıyor. Bu arada Yunus Göksu'ya da hakkını teslim etmek gerekiyor. Bazı insanlar vardır, doğuştan sunucudurlar, sempatiktirler. Sokakta kime mikrofon uzatırsa uzatsın, insanlar Yunus Göksu'ya konuşmaktan kaçmıyorlar. Bu da onun kişiliğiyle, kişisel becerisiyle, tecrübesiyle ve sempatikliğiyle ilgili bir durum.
Sokağın Nabzını tutmak için yola çıkan Yunus Göksu, her gün sosyal bir konuyu irdeliyor, çeşitli yönleri ile ele alıyor. Yunus Göksu'nun önceki günkü konusu gerçekten çok ilginçti, "Moda Nedir"... Modayla ilgili konuşanların bir çoğu, bu işin maddi imkanlarla sınırlı olduğunu, modayı pek de takip etmediklerini söylediler.
Nedir moda? Moda, vahşi kapitalizmin tüketim çılgınlığını körüklemek için moda ve tasarım adıyla altı ayda bir kılık kıyafet veya aksesuarlar üzerinden yapılan görüntü hileleridir. Moda, "Herşeyi biz biliriz, biz sizi giydiririz, biz sizin için düşünürüz, biz sizin için üretiriz, biz sizin için tasarlarız" diyerek insanların düşüncelerini, fikirlerini, kılık kıyafetini belirleyen odakların, insanların cebindeki parayı söğüşlemek için uydurdukları sanal gündemlerden ibarettir. Moda, insanların nasıl giyineceklerine karar veren mihrakların, insanların ne satın almaları gerektiğini belirleyen odakların ve insanları kendi istedikleri kalıplar içine sokmaya çalışanların ellerinde tuttukları tüketim silahıdır.
Ne diyordu bir aktivist modacı, "Moda öylesine kötü bir şeydir ki, modayla ilgilenenler altı ayda bir yenisiyle değiştirmek zorundadırlar"
Bir tüketim çılgınlığının parçasıdır moda.... Hayatımızı esir alan, fikirlerimizi esir alan, bizleri birilerinin istediği dünyanın kölesi yapan bir çılgınlıktır bu.
Moda, kimi zaman renkler üzerinden, kimi zaman kılık kıyafetin şekli şemaili üzerinden, kimi zaman ise aksesuarlar üzerinden insanların zihinlerine pompalanır.
Sadece parası olanın değil, parası olmayanın da bu dünyanın parçası olması için farklı atraksiyonlar denenir, medya bu kirli oyunun en önemli parçalarından birisidir. Moda ikonu olarak sunulan, takdim edilen tipler üzerinden ne kadar çılgın bile olsa, ortaya çıkarılan farklı akımların geniş insan kitleleri tarafından takip edilmesi için çabalanır.
Sıradan bir ayakkabıya 50 lira vererek ihtiyacını giderek olan bir insanın, en az 300 lira vererek cebindeki tüm birikimini, parasını almayı hedefleyen kirli bir oyundur moda.
Modanın insanların zihinlerini zehirleyen diğer bir boyutu ise marka düşkünlüğüdür. Tüketim hırsı, marka merakıyla insanların zihinlerine enjekte edilir. Moda ve marka meraklısı insanlar, vahşi kapitalizmin oyuncağı haline geldiklerinin farkında bile olmazlar. Özellikle genç kuşağımızın marka düşkünlüğünden kurtarılması için ebeveynlere büyük görevler düşüyor. Gençlerimiz bugün, bu hırstan kurtulmazlarsa, yarın çok geç olabilir!