Şöhret afettir demiş atalarımız. Ne kadar güzel bir söz! Medyamızda, sinemamızda, sanat camiamızda bir gecede edindiği şöhretin ateşten gömleğini sırtına geçirip, saman alevi gibi parlayıp yok olan nice insanla, nice kuyruklu yıldızlar var. Şöhretin bedeli gerçekten çok ağır. Kendisini vazgeçilemez sunucu zanneden Mehmet Ali Erbil'in başına gelenler de aslında şöhretin ağırlığını taşıyamama durumundan kaynaklanıyor. Mehmet Ali Erbil, sulu, cıvık, yılışık sunucu tipine çok canlı bir örnekti. Çoğu zaman programcılıkla yılışıklığı birbirine karıştırdığı sunucu tipi medya koordinatörlerince zavallı halkımıza zoraki şekilde yedirilmeye çalışıldı. O'na biçilen kaftan ağırlaştıkça, Mehmet Ali Erbil, dozajı daha da artırdı. En sonunda geçtiğimiz yayın sezonlarından birinde canlı yayında yardımcısının donunu aşağıya indirerek, televizyon tarihindeki en ağır skandallardan birine imza attı. Fakat, bu durumu onu destekleyen, onun sırtından para kazanan medya programcıları "İş kazasıdır" filan diyerek geçiştirdiler. Bu yayın döneminde Mehmet Ali Erbil'i Çarkıfelek programının sunucusu olarak yeniden işe başlattılar. Ama, çoğu zaman ağzından çıkanı kulağı duymayan, yaptığı esprilerle sulu, cıvık şekilde ve belden aşağı vurarak insanları zoraki gülümsetmeye çalışan Erbil, hayatının gafını yaptı. Ve programı bir gecede yayından kaldırılıverdi... Bundan sonra ne söylese beyhude. Mehmet Ali Erbil'in artık sunuculuk hayatı sona ermiştir. Bir zamanlar aynı türden bir gafı, ATV ekranlarındaki reyting rekorları kıran Turnike programında ünlü sunucu Güner Ümit de yapmıştı.
Güner Ümit, yıllar sonra Mehmet Ali Erbil'in başına gelen bu olaydan sonra diyor ki, "Uzun süre kendime gelemedim. Rüyalarıma girdi. Derin bir pişmanlık duydum ama, boşuna" diyor.
Sunuculuk zor zanaat... Özellikle canlı yayında sunuculuk daha da zor bir iş. Sürekli konuşacaksınız, programınızın saatini en uygun şekilde dolduracak biçimde espriler yapacaksınız, konuları değiştireceksiniz, izleyicinin dikkatini sürekli canlı tutacak biçimde farklı atraksiyonlar deneyeceksiniz.
Bu arada ağzınızdan çıkacak cümlelere de dikkat edeceksiniz. Türkiye'nin örf, adet, din, kutsal kavramlar gibi mayınlı alanlarında gezinirken, söylediklerinizin kimseyi, hiçbir kesimi incitmemesine dikkat göstereceksiniz.
Avrupa'da veya Amerika'da önünüze gelen her şey hakkında konuşabilirsiniz, espri üretebilirsiniz, yaptığınız gaflar "Düşünce hürriyeti"nin içine konulup, ambalajlanıp sonsuz derecede hoşgörülebilir. Çünkü, Avrupai anlayışın, Amerikan yaşantı tarzının kültürel derinlikte hiçbir değerler yumağı yoktur. Onlar hayatı tamamen maddi perspektifte değerlendirirler, insanlara bakış açısı budur, hayata yaklaşım tarzları budur, hayatı okuyuş biçimleri budur. Bu sebeple batılı tarzdaki medya anlayışında sunucular, duyduğumuzda bizim yüzümüzü kızartan espriler yaparlar. Ama, burası Türkiye!...
Bizim kendimize ait değerlerimiz var...Bizim kendimize ait örf ve adetlerimiz var...
Bizim kesinlikle espri kaldırmayacak kutsal kavramlarımız var....
Mehmet Ali Erbil'in en kızdığımız yönlerinden birisi, programında ortalıkta fol yokken yumurta yokken, hiç gereği yokken "Besmele" çekip, "Besmele"yi bir espri figürü olarak kullanmaya kalkışmasıydı.
Ne demişlerdi eskiler: "Ah dilim, ettin beni dilim dilim"...
Erbil'e şu güzel atasözünü ithaf ediyoruz: "Gırtlak dokuz boğum, sekizini yut, birini söyle"