Size bir sorum var

xxxx111

Türkiye'de medyanın taşları yerinden oynuyor mu? Esas sorum bu değil, esas sorum için yazının sonunu bekleyeceksiniz. Bu soruya her taraftan “Evet, oynuyor” cevabı geliyor. İşin hoş tarafı, ortada iki taraf var ve bu cevabı verenlerin yerinden oynayacağını öngördüğü taşlar karşı tarafa ait; her iki taraf da taşların oynamasıyla karşı tarafın tasfiye olacağını düşünüyor.

Yazılanları okumak keyif verici.

Sesleri yüksek çıkanlar iki gazetede toplanmış görünüyor. Gazeteler farklı olsa da konuya değinen yazarların yaklaşımları birbirine çok benziyor. Aynı masada oturmuş, konuyu aralarında tartışmış, sonra yazıya oturup ortak düşünceyi kâğıda dökmüş sayabilirsiniz onları... Yazılarında birilerini suçlayıp onların ve temsil ettikleri zihniyetin medyadan tasfiye edileceğini ısrarla iddia ediyorlar...

Tartışmayı başlatan, herhalde tahmin etmişsinizdir, amiral gemisinin kaptan köşkünde oturan yazar oldu.

“Babıali'de hicret zamanı geliyor” diyor yazısında. “Korkuyorlar” diyor. “O yüzden, yeni gelen herkese, renkli olan her şeye, farklı olan her duruşa ifrit oluyorlar” da... Şu satırlar da aynı kişiye ait: “Babıali'nin yazar kovanına çomak soktuğunuzu hemen anlarsınız. / Bütün yabani arılar ânında taarruza geçer. / Oranızı buranızı sokarlar. / Her akşam evinize, yüzünüz gözünüz şişmiş gidersiniz. / Önce lâkap takarlar. / Tatmin olmazlar, ardından küfür gelir. / O da kesmez, iftira mangasına hücum emri verilir. / Kimi elinde dönerci bıçağı saldırıya geçer. / Kimi ise sessiz kalır, gizli gizli iftira mangasına destek verir. / Onlar da rahatsızdır. / Çünkü siz, okurun ezberini bozmuş, yuvarlanıp giden kalem erbabının ise huzurunu kaçırmışsınızdır.”

Tasfiyenin adını da 'uzun bıçaklar gecesi' koymuş yazar...

Okuduğumda, “Aaa, bana yapılanları anlatıyor” demekten kendimi alamadım...

Onun bu sözlerine destek bir başka gazetenin iki yazarından geldi. Vaktiyle amiral gemisinde de yazmış olanı, 'basında bir iç savaş yaşanacağı' kanaatinde. Dün şunu yazdı: “İÇ SAVAŞ BU ALANDA İŞTE-O nedenle ben basında kaliteli ile kalitesizlik arasında bir iç savaş yaşandığını, kan olacağını, yenilen tarafın da tasfiye olacağını düşünüyorum. Dün olanları ve herkesin zaten bildiklerini yeniden yazmaya yazı diyenler, 'Şöyle yapılmalı, böyle yapılmalıydı' diyerek sadece siyasi fikirler veren yazarlar, yazısına bir şahsiyet katamayan yeteneksizler, okuyucusuna bir nebze mutluluk veremeyen beceriksizler ile savaşıyoruz biz. Ya bizim ya da onların kanı akacak ama savaş mutlaka sonuçlandırılacak.”

Sonuçlansın da şu satırları çok ilginç bir çeteleşme yapısına ışık tutuyor: “Bizim elimizde sadece yazımız var. Onlarınsa medya siteleri, medya programları, profesyonel dedikoducuları, yandaşları, çıkar ortaklıkları var. Onlar bir kalitesizlik çetesi. Merak etmeyin kaliteli yazının gücü yenecek onları. Bu aralar bakmayın etrafta göründüklerine, kendilerine önem vermelerine filân, avamı yaygınlaştırma çetesi aslında büyük panik içinde.”

“Tamam” diye haykırdım bu son bölümü okuduğumda, “Bana karşı Haçlı Savaşı açanların yapılaşma biçimi bu...”

Aynı gazetede yine dün çıkan ikinci yazı ise bu yapılaşmayı biraz daha açıyor...

Medyada bir çete varmış. Medyada ayakta kalmak çeteye biat etmekten geçiyormuş. Okuyalım: “Cihangir Cumhuriyeti'nde varolmanın kuralları 1. Eğer ömrünüzü Cihangir Cumhuriyeti'ne biat ederek geçirirseniz bu çevreler size belli garantileri verir: Her koşulda ve şartta övülürsünüz, görüşlerinizi dillendirecek bir mecra illâ ki bulursunuz, 'doğru söylemek' ya da 'onuncu köy' aramak gibi bir zorunluluğunuz yok. / 2. Bir gün, sadece bir gün bile, haddinizi aşarsanız, size çizilen sınırların dışına çıkarsanız, ortak görüşten farklı bir şey seslendirirseniz de toplu bir saldırı, bir linç girişimi başlar.”

Peki ya 'çete' sizi bağrına basmışsa? Okuyalım: “3. Cihangir Cumhuriyeti'ne saldıranlar toplu bir lincin hedefi olurlar. Eğer bu çevreler sizi bağrına basmışsa dışarıdan gelen eleştirilere topluca yanıt verilir. Birkaç yayın organı sizi savunmak için topluca devreye girer.”

Gerçekten böyle bir yapılaşma var mı Türk medyasında? Var olduğunu pek çok örnekten biliyoruz. Bir konuya, bir kişiye dokunan bir yazı yazdığınız, birinin yanlışlığını yüzüne vurduğunuz her noktada, “Kel âlâka?” diyebileceğiniz bir gelişme yaşanıyor. Hiç değilse ben bunu hep yaşadım. Yaban arıları topluca üzerime geldi. Lâkap taktı. Küfür etti. İftira mangası hücuma geçti.

Sorum şu arkadaşlar: Bayram değil seyran değil, bu bilinçaltı itirafları şimdilerde neden yapılıyor?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.