Hani gazeteci merak ederdi, kuşkulanırdı, sorgulardı? Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt “27 Nisan bildirisini bizzat ben yazdım” dedi diye, onun bu beyanını tartışmasız olarak kabullenmek zorunda mıyız?
Çoğu meslektaşımız “Büyükanıt Paşa'nın itirafı”ndan söz ediyor.
“Üstlenmiş olabileceğini” akıllarına dahi getirmiyorlar.
*
Yaşar Büyükanıt, “27 Nisan'ın Çankaya seçimiyle alakası bulunmadığını” öne sürdüğünde -haklı olarak- inandırıcı bulmuyorlar.
27 Nisan bildirisini kendisinin kaleme aldığı yolundaki beyanını ise gözleri tamamen kapalı kabulleniyorlar.
Hiç kuşkulanmıyorlar.
Demek ki, gerçeği aramak gibi bir niyetleri, gerçeğe ulaşmak diye bir dertleri yok…
Büyükanıt'ın “emir komuta zinciri dışında, bir oldu-bitti ile” internete konulan o bildiriyi üstlenmesinin de asker-sivil ilişkileri bağlamında, demokrasimiz açısından yeterince ciddi bir sorun olduğunu daha önce de vurguladım…
Buna mukabil…
27 Nisan “sanal muhtıra”sının arka planına seyahat etmezsek, son dönemde yaşadığımız sarsıcı hadiselerin şifresini çözemeyiz, gerçeğe ulaşamayız.
*
Amiral Gemisi Hürriyet'in dünkü manşetinde yer alan “27 Nisan'ın Şifreleri” başlıklı haber, “e-bildirinin perde arkası”nı anlattığı iddiasıyla sunuluyordu.
Oysa…
Bu manşetin “27 Nisan'ın perde arkasını gizlemeye yönelik” bir işlevi olduğunu düşünüyorum, ben…
Kamuoyunu 27 Nisan Gerçeği'nden biraz daha uzaklaştırabilmek için son derece elverişli bir haberdir, Hürriyet'in dünkü manşeti…
Böyle bir haberin, Yaşar Büyükanıt'ın 32.Gün'de 27 Nisan'la ilgili anlattıklarını “pekiştirmek” amacıyla yazılmış olduğunu da söylemeliyim.
Haberde, kamuoyuna yanılsama yaptırtmak için “kulağa hoş gelen, ağızlara laik” bir hikaye anlatılıyor:
-Büyükanıt Paşa'nın o yazıyı yazmasındaki en büyük etken, Kutlu Doğum Haftası'nda çocukların kullanıldığı görüntüler ve siyasi otoritenin buna göz yumması imiş…
-Bildiri, hep Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı ile ilgili olarak algılanmış, ancak bu kanaat gerçeği yansıtmıyormuş…
-Aslında temel endişe laiklik ekseninde imiş, yani çocukların kullanılmasına yönelik o görüntülermiş…
……
Ne kadar da estetik…
Ne denli konforlu bir “hasıraltı gösterisi” değil mi?
*
Peki, Hürriyet'in manşetinde imzası olan “muhabir”in kim olduğunu hatırlıyor musunuz?
O dönemde “Genelkurmay'a en yakın muhabirlerdendi.”
27 Nisan gece yarısı, e-bildirinin Genelkurmay'ın internet sitesine konulacağından “ilk haberdar edilen gazeteci” idi…
Haberde, Yaşar Büyükanıt'ın “en yakın yardımcılarından birini” telefonla arayarak “Bir metin yazdım. Gelin bunu alın” dediği iddia ediliyor!
Böylelikle, bildiriyi kaleme alan komutanın Yaşar Büyükanıt olduğu savı pekiştirilmeye, sağlamlaştırılmaya çalışılıyor.
*
Bu arada…
“Genelkurmay Başkanı'nın en yakın yardımcılarından biri” diye ilginç bir ibare var, haberde…
Oysa, “Genelkurmay Başkanı'nın yardımcısı” diye bir unvan yok…
Yani?
Bu noktada da bir “kamuflaj” var, sanki…
*
Aslında, 27 Nisan gece yarısı kimlerin kimlere telefon açtığı hususunu da araştırmak, tartışmaya açmak gerekiyor…
Sevgili okuyucular…
“Bu 27 Nisan hamuru daha çok su götürecek” diye uyarmıştım, sizleri…