İsmet Paşa ile başlayacağım. O cumhurbaşkanı, daha doğrusu Millî Şef olduğunda ben altı yaşındaydım... 1940'ta ilkokula gitmeye başladım. Galatasaray'ın Beyoğlu'ndaki orta ve lise kısmının süslü konferans salonunda sahnenin sağında M.KemalPaşa'nın, solunda İsmet Paşa'nın yağlıboya portreleri asılıydı.
İnönü 1950'de seçimleri kaybedince okuldaki portresi de kaldırıldıydı.
Sonra Celal Bayar ve Adnan Menderes iktidara geçtiler. Biri cumhurbaşkanı, diğeri başbakan oldu. Bu saltanat on sene sürdü. 27 Mayıs 1960'da tepetaklak oldular.
Orgeneral Cemal Gürsel cumhurbaşkanı oldu. Onun pek kültürlü olduğu söylenemezdi, devr-i saltanatında halka çok zulüm yapılmıştır. Bir müddet sonra ağır bir hastalığa yakalandı, askerî hastanede bir odaya konuldu. Ne kendine gelip ayağa kalkabiliyor, ne de teslim-i ruh edebiliyordu. Yatmaktan vücudu bozulmuş diye duyuyorduk.
Siyaset sahnesinden kimler gelip geçmedi ki... Hatâları olmuştur (hatâsız insan, hele politikacı olmaz) ama Turgut Özal'ı rahmetle anıyorum. Türkiye'nin beş vakit namaz kılan ilk cumhurbaşkanıydı. Tarikat-ı aliye-i Nakşibendiye mensubu idi. Şeyhi vardı. Eşi Semra hanım... Turgut beyin annesi Hafize teyze gelini ile görüşmezdi. Oğulları Ahmet ve Efe...Her neyse..
Atatürk'ü zehirlemişlerdi. Turgut Özal'ı da zehirlediler...
Siyaset bir değirmendir, politikacı öğütür. Cumhurbaşkanlarını, Başbakanları, bakanları, milletvekillerini...
Siyasî saltanatlar miadlıdır. Bugün var, yarın yoktur.
Koskoca Napolyon bile 1815'te Vaterlo'da yenildikten sonra İngilizlere iltica etmiş, bir gemiye bindirilmiş, Sainte-Hélène adasına sürülmüştür.
Hitler'in, Mussolini'nin sonları çok kötü oldu.
Salazar, Franco rahat döşeklerinde öldüler ama saltanatları bitti.
Dünya saltanatları sebatsızdır. Adnan Menderes ülke çoğunluğunun kalbinde de saltanat kurmuştur ama onu bir katil gibi asıverdiler. Hem de, asılmadan önce sağlık muayenesinden geçirilirken prostat muayenesi de yaparak...
Dünyada kalıcı saltanatlar vardır, mânevî saltanatlar...
Resulullah'ın muhabbet ve bağlılık saltanatı...
Büyük velilerin saltanatı. Abdülkadir Geylanî'nin, Ahmed er-Rufaî'nin, İmamı Rabbanî'nin saltanatları devam ediyor.
Dünya saltanatlarıyla gurura kapılanlar ne kadar büyük bir yanlış yapıyorlar.
Allah, mağrurları, kibirlenenleri, yer yüzünde azametle güm güm yürüyenleri sevmez.
Mağrurlar Allah'ın melekûtuna giremez.
Kul dünya sultanı da olsa tevâzudan, alçak gönüllülükten ayrılmamalıdır.
Fatih, İstanbul'u almış Topkapı'dan alayla Ayasofya'ya geliyor. Yanında şeyhi Akşemseddin, sadrazam, ümera ve ulema var. Ayasofya görünüyor, Padişah atından iniyor, yerden bir avuç toprak alıyor, başından aşağı saçıyor... Gururlanmamak, kibirlenmemek için...
Devlet büyükleri için en büyük zehir ve tehlike alkışlar ve övgülerdir. Zavallı Adnan Menderes'i, içinde yüzdüğü sevgi selleri, alkışlar, yaşa varollar mahv etti.
Her kemalin bir zevali vardır.
Yükseklere çıkanların düşme ihtimalleri büyüktür. Yüksekten düşen iflah olmaz.
İnsan topraktan yaratılmıştır. Sonunda toz toprak olacaktır.
Hep olmakta hayır yoktur. Mârifet hiç olmaktadır.
* (İkinci yazı)
CAMİ Mİ, İMAM MI?
SORU: Birinci cami: Yüksek, büyük, geniş kubbeli, dört minareli, her minaresinde üçer şerefe, her yeri nakış, yaldız, mermer, süs, 15 milyon dolara mal olmuş bir bina. Hoparlörleri çok gür. İmamı Diyanet'in klasik imamlarından.Cumaları doluyor, vakit namazlarında bir saf cemaat bile yok... İkinci cami: Sanat ve mimarlık boyutu olmakla birlikte çok basit ve sade bir bina. Kubbeli değil, kısa bir minaresi var. 1 milyon dolara mal olmuş. İmamı, Ezher ve Oxford mezunu icazetli bir fakih. Ayrıca Tarikat-i Aliye-i (....) şeyhi.Beş vakitte doluyor. Caminin etrafında 10 kadar araştırma ve sanat enstitüsü bulunuyor. Bu iki camiden hangisi daha hayırlı, daha fazla hizmet verendir?
CEVAP: Elbette ikincisi. Çünkü cami cemaati toplayan demektir. Biz şu anda camilerin binalarına, kubbelerine, minarelerine, süs ve nakışlarına önem veriyoruz; mihrabına geçecek, minberine ve kürsüsüne çıkacak hocalarına önem vermiyoruz. Yeni bir caminin binası 5 milyon dolara mal oluyorsa, onun mihrabına geçecek imamı için de, planlı ve programlı şekilde en az beş milyon harcanmalıdır. Nasıl? İhlaslı, zeki, akıllı, kabiliyetli, ahlâk ve karakteri yüksek dindar gençler bulunacak ve bunlara en az on sene eğitim verilecek. Beş yabancı dil: Arapça, İngilizce, Osmanlıca, Farsça, Fransızca... Mısır'da veya Hindistan'da tahsil, İngiltere'de doktora... Çeşit çeşit ilim, irfan, hikmet, sanat... Türkçe, Arapça, İngilizce ilmî ve ciddî kitaplar yazacak. Geleneksel bir sanat dalında behresi olacak. Bu kadar kültürlü olursa insan azar, gurur ve kibre kapılır. Bunu önlemek için de tarikata sokulacak, istidadı varsa şeyhinden hilafet alacak.
Bu anlattığım imam, Diyanet'in verdiği maaşı kendisine harcamaz. Her ay alır, zarflara koyar dağıtır. Peki nasıl geçinir? Aileden gelen rantları yoksa telif ücretleri, ürettiği sanat eserlerinin geliriyle yaşar.
İstanbul'da en az böyle 100 imam olmalıdır. İskender Paşa Cami-i şerifi imamı ve hatibi merhum Muhammed Zahid Kotku hazretleri Nakşibendî şeyhi idi. Camii beş vakitte dolardı. Fatih'te mahalle arasında o mabed bir Kâbetü'l-uşşak gibiydi. Politikacılar, profesörler, gazeteciler, yazarlar, büyük iş adamları hocaefendiye bağlıydı. 1970'li yılların sonuna doğru bir gün "Dün gece yatsıdan sonra Alparslan Türkeş geldi, Efendi ile görüştü..." diye duymuştum. Hocaefendi siyasetle meşgul olmazdı ama siyaset onu görmezlikten gelemezdi. Zahid efendi hazretlerinin milyonlarca muhibbi vardı. Bu muhabbet intisabı insanların imanının kuvvetlenmesine, namaz kılmalarına, ahlâklı Müslüman olmalarına yol açardı.
Evet önemli olan cami binaları, kubbeler, minareler hoparlörler, yaldızlar, tezyinat değildir. Önemli olan Dine, İmana, Kur'âna, Sünnete, Şeriata, Ümmete hizmet verecek ulemâ, fukaha ve eimmedir (din âlimleri, fakihleri, imamlardır.)
Caminin binasına, maddî yapısına 15 milyon dolar verip de, mihrabına geçecek, minberine çıkacak hocasına yatırım yapmayan zihniyet ile kurtulamayız.
İstanbul'da 3 bin cami olduğu söyleniyor, belki bu rakam daha fazladır, bu mabetlerin 100'ünde, hem İslâm'ı iyi anlamış, hem çağ kültürü seviyesinin üzerinde zülcenaheyn imamlar olmalıdır. Böyle imamlar iyi bir plan programla, büyük paralar sarf edilerek yetiştirilebilir. Böyle imamlar yetiştirmek muhal veya mümteni değil, mümkündür.
Türkiye Müslümanları hem İslâm'ın, hem de çağ kültürünün gerisinde kalmıştır.
Din-i mübîn-i İslâm'a ve Ümmet-i Muhammed'e gereği gibi hizmet edemiyoruz.
Caminin maddî binasına önem verip de hocasına önem vermemek, çok kaliteli hocalar yetiştirmek için planlı ve programlı şekilde, en az bina yapımına harcanan para kadar masraf yapmamak ilkelliktir.