Erbil ile yapılan anlaşmanın ardından petrol satışını engellemeye yönelik bazı girişimlerin olacağı bekleniyordu. Hatta Maliki bunu itiraf etmiş, Irak Petrol Bakanı Abdulkerim Luaibi'ni başta İngiltere olmak üzere Alman yetkililerle konuyu görüşüp Erbil'e baskı yapılmasını talep etmişti. Medya da bu gizli görüşmeler yer almazken bu bilgiyi az önce doğrulattım.
Özellikle Abdulkerim Luaibi'nin İngiltere diplomatları ve petrol baronlarıyla defalarca gizli görüşmeler yaptığı hatta Luaibi'nin bölgede Barzani karşıtlarıyla özel toplantılar gerçekleştirdiği gelen bilgiler arasında. Kriz başlamadan önce ise Luaibi'nin IŞİD'li yetkililerle temas kurduğu da bir başka iddia...
Bu iddia bugünlerde Irak yerel kaynakları tarafından iyiden iyiye dillendirilmeye başlandı.
Bu bilgileri paylaştıktan sonra yaşananları farklı bir yönden ele alalım isterseniz. Örneğin sıkça dillendirilen enerji politikalarımız... Enerji ve yeraltı kaynaklarını verimli, etkin şekilde değerlendirerek dışa bağımlılığı azaltmayı hedefleyen Türkiye, Akkuyu santrali ve Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi ile yaptığı petrol anlaşmasıyla hedeflerini taçlandırdı.
Ve ne olduysa ondan sonra oldu.
Aynı geçmişte yaşadıklarımız gibi:
* Rahmetli Özal, Akkuyu'ya 600 megavatlık kurulu güçte bir nükleer santral projesi düşledi, şüpheli bir şekilde öldü!
* 1996 Yılında Enerji Politikaları değişti, Akkuyu ihaleye açıldı; 28 Şubat darbesi oldu...
* Akkuyu Nükleer Güç Santrali hayaldi gerçek oldu, projelendirildi, imza atıldı, Gezi Olayları başladı!
* Kuzey Irak petrolü Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ihraç edilmesine karar verildi; 17 Aralık Küresel Operasyonu yaşandı.
* Özerk Kürt yönetimi, kendi sınırları içinde çıkarılan petrolü Türkiye'ye göndermesinin başlamasının ardından IŞİD devreye sokuldu, işgal derinleşti.
Ve bir de Çözüm Süreci var. Sürece ilk karşı çıkan yine Maliki olmuştu. Türkiye'den çekilen PKK'lılara kapısını kapatan Maliki, "Irak topraklarına giremezler" açıklaması yapmıştı. Oysa Irak desteğini PKK’dan bugüne kadar hiç esirgemedi. Topraklarını kullandırdı, Irak gizli servisi ile istihbarat paylaşımları yapıldı. Iraklı subaylar PKK’lıları özel olarak eğitti, Bağdat’ta büro açmalarına izin verildi. PKK’nın çok sayıda kampı, cephanelik ve depoları da Irak’ta… Yine örgütün siyasi eğitim okulu ve arşiv bürosu, mühimmat, yakıt ve gıda depoları, muhabere santrali de bu ülkede var. Kandil’i zaten bilmeyen yok! Irak’tan sınırlarımıza sızarak örgütün yaptığı eylemler de unutulmuş değil. Ancak konu çözüm olunca ansızın PKK'ya kapılarını kapatan bir Irak ve Maliki...
ABD'nin işgal güçlerini çiçeklerle karşılayan, IŞİD'e yol veren Irak ordusu komutanları PKK'yı tehdide başlıyordu. Irak ordusu ve Maliki bu girişimleri ile aslında "İpimiz başkalarının elinde" mesajı veriyordu.
Buraya bir nokta koyup yeniden geçmişte gezintiye çıkalım:
* Merhum Özal, Türkiye’nin elini kolunu bağlayan ve ekonomik olarak sıçramasını engelleyen Kürt sorununu çözmek için kararlı adımlar atmaya başladı, şüpheli bir şekilde öldü!
* Rahmetli Erbakan ve dava arkadaşları Kürt sorununa sivil bir çözüm üretmek için çalışmalar başlattı, öneriler sunmaya başladı, 28 Şubat darbesi yapıldı!
* Çözüm Süreci ikinci aşamaya geçti, yasal düzenlemeler konuşulmaya başlandı, IŞİD sahneye çıktı, sınırları çizenlerin projeleri işleme kondu.
Enerji politikalarımız ve Çözüm sürecini bir de bu açıdan değerlendirip, dayatılan sınırları zorlayan Türkiye'nin hangi güçleri rahatsız ettiğini düşünelim. Düşünürken sınırları çizen ülkeleri de unutmayalım. Kuklaya değil kuklacıya bakalım.