Osmanlı Devleti’nin İtilaf devletleri tarafından işgal edilmesi Hindistan (bugünkü Pakistan, Bangladeş ve Hindistan ) Müslümanlarını endişelendirmişti. Hilafetin ve Müslümanların bu işgalden kurtarılması için Hindistan Müslümanları, Karaçi, Kalküta, Bombay, Muzaffarabad ve Lahor şehirlerinde yardım kampanyaları düzenlediler.
Türkiye’ye İstiklal Savaşı boyunca on beş kez yardım parası gönderdiler.Hindistan Hilafet Komitesi 26 Aralık 1921’den 12 Ağustos 1922 tarihine kadar toplam 675.494 Türk Lirası ve 156 bin İngiliz Sterlini gönderdi. Bu paralar Osmanlı Bankasında muhafaza edildi. Büyük Taarruz’un finansının önemli bir bölümü bu yardım paralarından oluşmuştu.
Emir Ali başkanlığında Hilafet komitesi tarafından toplanan paraların Türkiye’ye gönderilmesinin nedeni hilafetin kurtarılmasıydı. Camiilerden, kadınlardan ve okullardan, büyük bir seferberlik düzenlenerek toplanan para doğrudan İtalyan bankaları kanalıyla Mustafa Kemal’in hesabına gönderilmiştir.
Hintli tarihçi H. Sarya, Gandi’nin de istiklal Savaşı için para gönderdiğini söyler. Paranın büyük bir kısmı ile ordunun ihtiyacı karşılanırken, İstiklal Savaşı sonrası kalan para geri iade edilmeyerek Türkiye İş Bankası’nın ana sermayesini oluşturmuştur. (*)
Yukarıda kısa hikayesi anlatılan büyük dayanışma bugün belki de Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluşunda önemli bir ‘’omuz verme’’ olarak değerlendirilebilir. O günkü şartlarda kendisi de bağımsızlık hayali kuran ve oldukça zor koşullarda yaşam savaşı veren Pakistanlı Müslümanlar, özel yardım kampanyaları ile İstiklâl Savaşımıza destek verdiler. Bu anlamlı ve zahmetli yardım Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişkileri her zaman diğer ülkelere göre daha sıcak ve samimi kılmıştır.
Gelelim bugüne…
29 Temmuz 2010 tarihinde kardeş ülke Pakistan toprakları korkunç bir sel felaketine uğradı. 2 hafta boyunca Pakistan’da yapılan keşifte, yaklaşık 1200 köyün haritadan silindiğini, 2.000 kişinin hayatını kaybettiğini ve tam 40 milyon insanın; canını, malını, topraklarını, işini, ailesini kaybederek doğrudan ve dolaylı olarak selden etkilendiğini öğrendik.
3,2 milyon hektar tarım alanının kullanılamaz hale geldiği Pakistan’da; yollar, otobanlar, tren rayları sular altında kaldığı için ulaşım imkanı oldukça kısıtlanmış durumda. Sel suları çekildikten sonra ise kolera başta olmak üzere salgın hastalıklar başlamış. Yaklaşık 1,5 milyon insan evsiz kalmış.
Nüfusu yaklaşık 170 milyon olan Pakistan’da tam bir insanlık dramı yaşanıyor. Yetim kalmış çocuklar, sokaklarda yaşamak zorunda kalmış evsiz insanlar, hastane bulamayan ağır hastalar ve geçimini sağlayabilmek için Dünyanın yardımına muhtaç olan anneler, babalar, çocuklar…
Yazımızın girişinde anlattığımız yardım hadisesi nasıl bizlere şevk vermiş ve umudumuzu taze tutmuşsa bugün Pakistan’a yapacağımız her türlü yardımda onların hayata dair umutlarını taze tutacaktır. Mağdura ve mazluma yardım etmek hem milletimizin hem de İslâm’ın en büyük özelliğidir.
Türkiye Pakistan için elinden geleni yapmıştır yapmaya da devam etmektedir. Başbakanlık Afet İşleri Genel Müdürlüğü himayesinde doğrudan yardım toplanmış ve işadamlarına Pakistan’a yapacakları bağışlar için vergi desteği sağlanmıştır. Kızılay, felaketin ardından derhal bölgeye intikal etmiştir. İHH, Deniz Feneri, Kimse Yok mu, Yardımeli v.b. dernek ve vakıflar yardıma kesintisiz devam etmektedir.
Yardımlarımız bizzat bölgede bulunan Türk Saha Ekipleri tarafından kontrol edilmekte ve gıda, ilaç, giyim gibi tedariklerin yerine ulaşmasında büyük gayret gösterilmektedir. Ayrıca çadır kurmaya elverişli alanın bile zor bulunabildiği Pakistan topraklarında; ev, okul, hastane inşaatları da süratle devam ettirilmektedir.
Mübarek Üç Aylar vesilesi ile yardımların boyutu daha da büyümüş ve dünyanın her tarafından Müslümanlar zekat ve/veya sadaka niyetlerini bu topraklarda gerçekleştirmek için bizzat ya da vekaleten bağışta bulunmaya başlamışlardır.
88 yıl önce var gücü ile Türk insanına destek olan Pakistan halkına vefa borcumuzu ödemek için bundan büyük fırsat olamaz diye düşünüyorum.
Bazı dostlarımızın ‘’çevremizde muhtaç insanlar varken neden Pakistan’a yardım gönderelim ki?’’ şeklinde sitemleri olabilir. Ancak bunu söylemek için önce Pakistan’da ki insanlık trajedisini görmek lazım.
Bizim insanımız yoksul olabilir ama evsiz değildir, işsiz olabilir ama ekmek bulamaz değildir, hasta olabilir ama hastanesiz ve doktorsuz değildir. Bizim insanımız çadırda yaşamamaktadır, yiyecek domates ekmeği vardır. Bizim sofralarımıza et girmiyor olabilir ama çok şükür sofralarımızda her zaman bir tas sıcak çorbamız vardır. Pakistan ise aç-bî ilaç beklemektedir.
Meseleye bu açıdan bakmak yerinde olacaktır diye düşünüyorum.
Tekrar buluşuncaya kadar, yüzünüzden tebessüm, yüreğinizden sevgi eksik olmasın efendim.
Hoşça bakın zatınıza…
(*) Kaynaklar:
Kitap:
Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları-Alptekin Müderrisoğlu-Kastaş yayınları
Web: