Er olan çekildi çıktı aradan
Her biri mahvoldu gitti sıradan
Gazap etti âlemleri yaratan
Müptela olmamış iller mi kaldı
(Alvarlı Efe Hazretleri)
Önyargı kaynaklı akıllara zarar veren öfke seli ve nefret söylemlerinin normal hale geldiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Akl-ı selim, kalb-i selim insanlar şaşkınlık içindeler. İnsani ve dini hiçbir değerin ağızlara alınmadığı, siyasi tarafgirliğin hayatı adeta zehir hale getirdiği şimdilerde “konuşmanın anlamı yok, susmak en hikmetli olanı” diyesi geliyor insanın.
Öyle ise ne yapmalı diye düşünmeye başladığım bir esnada, yaşanan hadiseler karşısında, ortak duygu dünyasına sahip olduğuma inandığım kıymetli Hocaefendinin, Efendimiz (sas)’den rivâyeten hatırlatmada bulunduğu beyanıyla kendime bir yol haritası çizme fırsatı buldum:
“Sabır, musibet şokunun gelip ilk tosladığı anda gösterilen şeye denir. Hadiselerin üzerinden zaman geçtikten sonra “Allah’ın bir bildiği vardır” demek sabır değildir. Abes fiil işlemez Allah deyip katlanmak lazım.”
Yol haritası adına ifade ettikleri bu kadarla sınırlı değildi elbette. İlave ediyor kendileri: “Hadiselerin dış yüzüne bakarak tasavvur ve düşüncelerimizi kirleterek mülahazalar içine girmek en tehlikeli şeydir. Ne yaptık da başımıza bu geldi? Dememek lazım. Bu tür mülahazalar kaderi tenkittir. Nefsin dürtüsüne göre hareket etmemeli. Keyfimize göre kaderin tecelli etmesini istememeli, aksi halde kaybederiz.”
Bu düşüncelerinin hemen arkasından da şu misali veriyor: “ Bir çocuk, yaptığı bir yaramazlık karşısında annesinden tokat yiyince nasıl salar kendisini annesinin kucağına. Daha candan, daha sıkı bir şekilde nasıl sarılır annesine. Aynen öyle de, bizim de bu yaşananlarla Allah’a eskiye nispetle daha farklı, daha candan, daha samimi bir şekilde yönelmemiz gerekiyor.”