Günümüzde medya ve kültür arasında nasıl bir ilişki vardır. Medyanın içeriğini kültür mü belirler? Yoksa kültür dediğimiz olguyu medyamı şekillendirir. Bu soruya keskin bir cevap vermek güç olsa da; medyanın geleneksel kültürü tahribe uğrattığı su götürmez bir gerçektir.
İçinde bulunduğumuz enformasyon çağı, kitle iletişim araçlarının çeşitlenmesi ve daha çok kitleye ulaşmasıyla taklit çağına girmiştir.
Sosyal bilimciler bunu imge gerçek arasındaki farkın ortadan kalkması olarak adlandırır. İmge ve gerçek arasındaki farkın ortadan kalkması, bireylerin taklidi bir yaşam tarzını benimsemelerine neden olmaktadır. Buda bizi anlam üreten değil de var olan değerleri tüketen ve sığlaştıran bir toplum olduğumuz gerçeğine götürür.
İnsan sosyal ve psikolojik bir varlık olduğundan zaafları da olacaktır. Değerlerin tüketiminde ve sığlaştırılmasında topluma idoller sunan medya insan zaaflarını kullanır. Her insanda az veya çok olan bu zaaflar;
Değişiklik tutkusu
Baştan çıkarma arzusu
Baştan çıkarılma arzusu
Güzellik duygusu
Süslenme merakı
Düzey karşıtlığı ilginçlik ve dikkat çekme ruhsal doyum
Cinsel doyum
Fobiler
Hobiler
Şeklinde ana başlıklar halinde sıralanabilir.
Medya tüketimi artırmak için idoller yaratırken değerleri sığlaştırmak zorundadır. Çünkü tüketim olgusu insan zaaflarının aşırı tatmini ile kendini var etmektedir. Var olan toplumsal, ahlaki ve dini değerler sayesinde insanlar zaaflarını kontrol edebilmektedir. Tüketimin olması için insan zaaflarını kontrol eden bu değerlerin sığlaştırılması gerekir. Anlam üreten değerlerin olmadığı yerde taklit baş gösterir. Onun için medya derin anlamı olan değerleri reddetme eğilimindedir. Bu yüzden önce değerler sığlaştırılır. Değerleri sığlaşan insana medya idoller sunar ve insanı bu idolü taklit etmeye yönlendirir. Bir yandan da yukarıdaki insan zaafları tetiklenir. Bunun sonucunda tüketim çılgınlığı baş gösterir.
Bugüne baktığımızda elli yıl önceki bazı toplumsal kavramlar bugün ki gençlik tarafından reddedilmekte hatta bazı kavramlar akıl dışı bulunmaktadır.
Aile gibi önemli kurumun gereksiz sayılma düşüncesi, evliliğin mantıksız bulunması yâda benzer örnekler hep değerlerin sığlaşması sonucu ortaya çıkan tüketim kültürünün yansımalarıdır.
Son yıllarda bayramlarda bundan nasibini almış ve bayramlar sahip olduğu derin anlamı yitirerek ekstra tatil, eğlence ve nostalji zamanı olarak tasavvur edilmeye başlanmıştır. Acaba medyada yer alan ramazan programlarının bayramların anlamındaki bu sığlaşmada etkisi var mıdır?
Aytekin ATASOYU