SİGARAYI İSTERSEN BIRAKMA

A.Kerim KARAAĞAÇ

On iki yaşındayım ve çevremde sigara için arkadaşlarım var. Mevsim Yaz. Tarlada bostan bekliyorum. Bostana uzaktan gelebilecek hırsızları ve ya hayvanları rahat görebilmek için alaçığımız vardı.

Alaçık; 2 metre uzunluğundaki dört ağaç parçasının, bir karenin dört kenarına dikilerek, üzerine oturulacak hale getirilmesiyle oluşturulmuş, altı gölgelik, üstü de gözetleme kulesidir. Üstüne çıkmak için merdiven hazırlanır. Üst katın da çoğu zaman üzeri, bazı gözetleme delikleri bırakılarak, güneş ve yağmurdan korunmak için kapatılabilir.

İlçeye ancak ihtiyaç hasıl oldukça gidiyorum. Bazen geceli gündüzlü 10-15 gün gitmediğim olurdu. Arkadaşlarımın çoğunu bir Yaz boyu göremediğim olurdu. Ancak okullar açılınca görüşebilirdik. Herkes kendi işinde gücündeydi. Alaçığın ikinci katında oturmaktayım. Bir de baktım iki arkadaşım ilçeden beni ziyarete gelmişler. Biraz şaşırdım. Bunlar, bu kadar işin arasında neden gelmiş olabilirlerdi diye düşünüyordum. Hoş beşten sonra, sigaralarını yaktılar. Birisi cebindeki tabakadan bir sigara da bana verdi. “Biliyorsunuz bu zıkkımı ben içmem arkadaşlar” dedimse de, o kadar ısrar ediyorlardı ki, “neyse verin bakalım, haydi benimkini de yakın” deyip, tüttürmeye başladım. “Hayır, içine çekeceksin ki tadı gelsin” diye, illa da içime çekmem için ısrar da ısrar ediyorlardı. Gene kıramadım, bir, üç, beş çektim sonrasında “benim başım dönüyor arkadaşlar” diyorum ama, onlar “bir şey olmaz yahu, birazdan geçer görürsün” diyorlardı.

Bana ikram ettikleri sigara filitreliydi. Kendi içtikleri ise filitresiz. O da biraz dikkatimi çekmişti ama, bana tuzak kurabileceklerini hiç aklıma getirmemiştim. Meğer sigarayı filitreyle birleştiği yerden çok düzgün bir biçimde jiletle kesmiş, bir miktar tütün boşaltıp onun yerine barut koymuşlar. Sonra da tekrar fark edilmeyecek şekilde yapıştırmışlar. Benim çabuk içmemi istiyorlardı. Sigaranın yanarak bir an evvel baruta gelmesini, arkasından çıkacak ani patlama ve dumanla birlikte benim göstereceğim tepkinin ne olacağını, nasıl korkacağımı merak ediyorlarmış. Bu tablodan da müthiş keyif alacaklarmış meğer.

Tabii ki, bu heveslerine nail olamadılar. Ben sigarayı içime dolu dolu birkaç defa daha çektikten sonra kendimde ciddi bir değişiklik hissetmeye başladım. Başım şiddetli ağrı ile birlikte dönmeye başladı. Daha baruta bile gelemeden bayılarak alaçığın üst katından yere düşmüşüm. Düştüğümü bile hatırlamıyorum. Mutlaka sigara yanmaya devam etmiş ve baruta kadar gelmiştir ama, onlar da benimle meşgul olmaktan patlama sesini duymamışlar bile. Gözümü açtığımda başım sanki çatlayacak gibi ağrıyordu. Hadise öğle vaktine yakın olmuştu. Bense ancak akşam hava karardığında kendimi biraz toparlayabildim. Arkadaşlar süt dökmüş kedi gibiydiler. Utanıyor, her fırsatta mahcubiyetlerini itiraf ediyorlardı. İşte, o gün bu gündür, elhamdülillah sigara gibi bir yaramazı ağzıma dokundurmak bir tarafa, bakkalda, markette paketini görsem tiksiniyorum. Allah(c.c.) içenlere de bendeki tiksintinin aynısını nasip etsin inşaallah. Tabii ki bu sözüm, bırakmayı arzu edenleredir.

Aslında benim gördüğüm tabloyu bu sigara içenler görseler, bu yaramazı mutlaka terk ederlerdi. Fakat, o tabloyu görmeleri de zor ihtimal. Bana ancak anlatmak düşüyor. Belki etkilenirler de terk etmelerine sebep oluruz.

Dişhekimliği Fakültesi ikinci sınıfındayım. Anatomi derslerimizin bazıları kadavra dersi olarak geçti. Kadavra derslerimizden ikisini hiç unutamıyorum. Zaten geçmişten de beni kötü etkilemiş olan sigaranın esas yaramazlığını daha rezil bir şekilde işte orada gördüm. Bu gördüklerim İki ayrı cesedin akciğerleriydi.

Bizim çocukluğumuz hep sobalı evlerde geçtiği için, soba borularını çırpma, temizleme ihtiyacı da sobada yaktığımız yakıta göre değişirdi. Bazen lastik yaktığımız olurdu. Lastik yaktığımız zamanlarda, odun ve tezeğe göre boruları daha sık aralarla temizlemek gerekiyordu. Lastik müthiş gürültüyle ve bol alevle yanardı ama kurumunu temizlemesi de bir dertti. Boru içinde akıcı bir zift halinde yapışırdı. Onu temizlemektense yeni borular almak sanki daha iyiydi.

İşte o iki cesette de gördüğüm manzara, boru içindeki akıcı ziftten pek farklı değildi. Zor olsa da boruyu her zaman temizlemek mümkündü ama, katranlaşmış, ziftleşmiş o akciğerleri temizlemek ancak toprağa kalıyordu. O vaziyette canlı olarak bulunmak mümkün değildi. Zaten onlar da karşımızda ruhsuz bekliyorlardı. Tahminime göre, biri ancak kırkında, diğeri de elli civarında gösteriyordu.  Sigaranın eseri olan bu akciğerleri görüp de sigara içecek babayiğit varsa gelsin beri. Bu ancak çatıdan kendini atmakla eşdeğerdir. Ben rahmetli babama bu manzarayı aktardıktan sonra, tabakasını getirip bana teslim etti ve – ne olur bana dua edin de bırakayım yavrum – dedi. Halbuki, daha önceleri arkadaşlarıyla kaç defa iddiaya girmişti. Pantolonuna, ceketine ve daha nelerine iddiaya girenler, biri birlerini görmedikleri ve ya göremeyecekleri yerlerde sigara içmeye devam ediyor ve kendilerini aldatıyorlardı.

Şimdi de - sigarayı gerçekten bırakmak istiyorum fakat, nedense bırakamıyorum- diyenler, gerçekten yalan söylüyorlar. Bir şeyin terkini gerçekten istemek, arzulamak bir eylem gerektirir. Bu eylem hem fiili, hem de kavlidir. Yani, bırakmak için ciddi karar verecek, ona göre tedbirlerini alacak ve sonra da âlemlerin Rabbi’ndan yardım dileyecektir. Bu her yapılacak iş için de böyledir. Bu hususta her önümüze gelene nasihat ediyoruz ama; hakikate nasihat ile seve seve gelmeyenleri, musibet döve döve getirir karışmam  ha.. 

 

Bir de duada bulunayım sigarayı şu vakte kadar bırakamamış kardeşlerime.

Rabbimiz tez zamanda ikrahını versin, başkalarının haklarını (eşinin, çoluk çocuğunun, biraz da ailesi dışındaki kimselerin)nasıl çiğnediğini düşünme ve idrak etme nasip eylesin de tez zamanda helallik dilesinler inşallah.

Dt. Abdülkerim Karaağaç 

 

 

    

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.