SEYYİD TAHA-İ HAKKÂRÎ:

Prof. Dr. Recep Dikici

Peygamber efendimizin neslinden olup, Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin on birinci torunudur. Silsile-i âliyye adı verilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisidir. Babası Seyyid Molla Ahmed bin Sâlih Geylânî'dir. Şihâbüddîn, İmâdüddîn, Kutbü'l-İrşâd vel-medâr lakaplarıyla ve Hakkârî nisbesiyle meşhûrdur. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halîfelerindendir. Doğum târihi bilinmiyor.

Asil ve temiz bir âileye mensûb olan Seyyid Tâhâ-i Hakkârî'de çocukluğunda büyüklük ve olgunluk halleri görülür, zekâ, istidât, vekâr ve heybeti ile herkesin dikkatini çekerdi.

Onu her gören ilerde pek büyük bir zât olacağını söylerdi. Küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi hatmetti ve ezberledi. Sonra ilim tahsîline başladı. Süleymâniye, Kerkük, Irak, Erbîl, Bağdat gibi ilim merkezlerine giderek şöhretli âlimlerden, tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimleri, zamânın fen ve edebiyât bilgilerini öğrendi.

Hicrî on üçüncü asrın kutbu olan Mevlânâ Hâlid, Hindistan'a giderek, Gulâm Ali Abdullah Dehlevî'nin huzûru ile şereflenip, lâyık ve müstehak oldukları fazîlet ve kemâlâtı aldı. Sonra, Allahü teâlânın kullarına doğru yolu gösterip Hakk'a kavuşturmak için vatanına döndü. Her taraf, Mevlânâ'nın kalbinden saçılan nûrlarla aydınlanmaya başladı. Bu sırada arkadaşı olan Seyyid Abdullah da, Süleymâniye'de bulunan Mevlânâ'yı ziyârete gitti. Sohbetinde bulunarak, kemâle geldi ve halîfe-i ekmeli yâni en olgun halîfesi oldu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'ye, birâderinin oğlu Seyyid Tâhâ'nın, hârikulâde ve yüksek istidâdını anlattı. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri de, bir daha gelişinde, onu berâber getirmesini emir buyurdu. Seyyid Abdullah, ikinci ziyâretlerinde yeğeni Seyyid Tâhâ'yı da götürdü. Mevlânâ hazretleri, Bağdat'ta Seyyid Tâhâ'yı görür görmez, hemen Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin kabr-i şerîfine gidip, istihâre etmesini emretti. Seyyid Tâhâ da kabre gidip istihâre etti. Ceddi Abdülkâdir Geylânî hazretleri, Allahü teâlânın izniyle kabr-i şerîfinden kalktı ve onu çok iyi karşıladı. Sonra; "Benim yolum büyük ise de, şimdi ehli kalmadı. Mevlânâ Hâlid ise, zamânının âlimi, evliyânın en büyüğüdür. Hemen ona git, teslim ol, onun emrine gir." buyurdu.

Mevlânâ Hâlid hazretleri, yetiştirme ve terbiye esnâsında, Seyyid Tâhâ'ya dağdan taş getirtirdi. Bu hâl, talebeleri arasında, taaccüble karşılanır; "Hocamız Mevlânâ, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Ehl-i beytine çok fazla bağlı olduğu hâlde, Seyyid hazretlerini dağa göndermesindeki hikmet nedir?" derlerdi. Hazret-i Mevlânâ ise, bu hususda konuşmaz sükût ederdi.

Seyyid Tâhâ hazretleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin yanında seksen gün kaldıktan sonra, velîlikte pek yüksek derecelere kavuştu. Keşf ve kerâmet sâhibi olarak hilâfet-i mutlaka ile şereflendi. Seyyid Tâhâ hazretleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin halîfesi olarak Berdesûr'a geldi.

Amcası Seyyid Abdullah, Nehrî'de talebe yetiştirmek ile meşgûl iken, oraya çok yakın olan Berdesûr'a Seyyid Tâhâ'nın da gönderilmiş olmasının hikmetini anlayamayan birçokları; "Böyle iki büyük halîfenin bir yere gönderilmesinin sebebi nedir?" dediler. Fakat bunu, kısa bir süre sonra Seyyid Abdullah vefât ettiğinde anladılar. Bunun üzerine, oranın halkı tarafından Seyyid-i Büzürk (Büyük Efendi) diye bilinen Seyyid Tâhâ hazretleri, Nehrî kasabasına gelip irşâda başladı. Burada kırk iki sene, ilim talebesine, Hak âşıklarına ve Hakk'ı arayanlara ilim, feyz ve nûr saçtı. Âşıklar, uzaktan yakından pervâne gibi bu irşâd ve nûr kaynağının etrâfına toplandılar. Şimdi birkaç harap evin bulunduğu Nehrî'de, o zaman nüfus on altı bine yükseldi. Nehrî birkaç câmi, mescid, medreseler, çarşı ve diğer dükkân, han, hamam ve benzeri binâlarla o civârın merkezi idi.

Tâhâ-i Hakkârî hazretleri Nehri'de kaldığı kırk iki sene içinde İslâmiyetin emir ve yasaklarını insanlara anlatarak onların dünyâ ve âhirette kurtuluşları için çalıştı. Bütün hocaları gibi İslâmın güzel ahlâkını yaydı. Siyâsete karışmadı. Pek çok velî yetiştirip onlara hilâfet verdi. İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmakla vazifelendirdi. Halîfelerinin en meşhûrları şunlardır: Birâderi Seyyid Muhammed Sâlih, Seyyid Sıbgatullah Arvâsî, Seyyid Fehîm Arvâsî, dâmâdı ve kâtibi Seyyid Abdülehad, Muhammed Küfrevî, Halife Köse adıyla meşhûr olan Şeyh Tâhâ, Molla Resûl Sibkî, Mevlânâ Hacı Hakkârî, Süleymân Baradustî, Molla Muhammed Munhânî Hoşâbî, Şeyh Ahmed Meczûb, Şeyh Seyyid Kemâleddîn. Bunlardan başka halîfeleri de vardır.

İkindi vaktinde, talebelerinin Yâsîn-i şerîf tilâvetleri arasında, mübârek rûhunu Kelime-i tevhîd getirerek teslim eyledi. 1853 (h.1269) senesinde Şemdinli yakınındaki Nehri'de vefât etti. Kabri orada olup ziyâret edilmekte, feyz ve bereketlerinden istifâde olunmaktadır.

Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin nesli oğullarıyla devâm etmiştir. Seyyid Habîb, Seyyid Mahmûd, Seyyid Alâeddîn ve Seyyid Ubeydullah isimlerinde dört oğlu vardı.

Talebelerinden Seyyid Sıbgatullah Arvâsî şeyhinin herhangi bir eserinin olmadığını bildirmektedir. Ancak Akîde-i Îmân (haz.Kemal Rauf Muhammed) adında Kürtçe küçük bir risâle ona nispet edilmektedir.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.