Tohum toprağa düşer!
Özünü döker toprağa … Sırrını sunar.
Karışır toprağa… İkilikten kurtulur, birleşir. Tevhit olur…
Zor bir ameliyedir… Çilelidir.
Önceleri görünmez olur. Sessizliğe bürünür. Kendiliğini bırakır, egosundan vazgeçer. Benliğinden kurtulur.
Kış görür, buza tahammül eder. Soğuğu sineye çeker. Şikayetlenmez hiç... İç malzemelerini kullanır.
Kendini dağıtmamayı, sıcak tutmayı, dış etkenlere karşı korumayı dener. Başarır.
Yağmur görür. Sular içinde kalır… Hem korunmayı bilir, hem de yeteri kadar istifade etmeyi…
Güneş görür toprağa düşen tohum…
Rüzgar görür… Hepsiyle münasebeti olur… Kıvamında bir ilişki olmalı bu… Yeteri kadar…
Ne fazla ne de eksik…
Ve tohum kabuğunu bunlarla çatlatarak toprağı deler… Sabırla oluşuna, büyümesine devam ederek filiz olur!
Bununla biter mi serüven? Hayır. Gayret devam eder.
…
Tahum akla düşer!..
Harf olur… Yan yana gelir kelimeye dönüşür.
Cümlelere bürünür anlam kazanır.
Sorulara dönüşür. Şaşırtır bizi. Şüphelendirir, iz sürmemize neden olur…
O iz sürme eylemi kişide zamanla bir hakikat yolculuğuna dönüşür. Yeni bilgilerin lezzetini bulur. O lezzet daha fazla sorgulatır, bu sorgu ise kişide yeni tatlara neden olur…
Bir yandan da zihinde 7.4 şiddetinde zonklamalar olur. Sarsıntılar yaşanır. Yanlış bilgiler çöker.
Akla düşen tohum tüm işlemlerin hengamesinde filizlenme yolunda gayretine devam eder!
…
Tohum gönle düşer!
Mayalanma başlar önce… Toprağa düşen tohum gibi kabuğunu çatlatmak gerektir!
Zordur bu iş. Zahmetlidir. Yorucudur.
Gayret ister!.. Yetmez, peşinden sabır ister. Aktif sabır hem de... Sonuç alınıncaya kadar devam eden bir enerji olmalı gönle atılan tohumun neşvü nema bulması için…
Tohum gönle düştü mü orada bir sema, bir titreşim başlar… Başı döner kimi zaman hakikat yolcusunun. Sendeler bazen. Düşecek gibi olur! Başı döner. Tutamak arar.
Afakta yorulur. Dışarıda çok gezer çünkü... Meraklarının peşinde yorgun düşer. Yollar uzar. Yürümekle ne maksudunu bulur ne de yolu bitirebilir. Karanlıkta iz süremez, yolunu şaşırır. Yanlış patikalarda yolu haramilere de çıkabilir.
Böyle olduğunda korku düşer kalbine… Sorgular kendini… Yoklar gönlünü sürekli… Muhasebeye çeker nefsini… Hiçliğini anlamaya başlar… Kendini yükseklerden yavaş yavaş aşağılara nüzul ettirir.
Ene’si ile yüzleşir… Yolculuğun en sarsıcı, en harap edici kısmıdır! İç yaralarını fark eder bu sırada… Kimi kabuk bağlamış, kimi hâlâ kanayıp duran iç yaralar… Halbuki kendini ne kadar sağlıklı görürdü. Gürbüz sanırdı. Meğer ne kadar da gönlüne yapışmış keneler varmış. Gönle düşen tohum kabuğunu yırtmaya devam ettikçe gözü açılır.
Soyulmak istemez haramilere. Elindekini kaptırır belki ama canının derdine düşer. Yüreğini korumak gerektiğine inanır artık. ‘Yangında ilk kurtarılacak’ şeyin gerçekte ne olduğunu görür! Şansı varsa kurtarır kendini…
Yıldızlara bakar. Konuşur onlarla. Hülyalara dalar. Emellerini düşünür. Düşlerinin peşine düşmek ister. Mutluluk ne yanda diye bakınır. Arayışını sürdürür.
Rüzgara direnir. Yolunu kaybetmek istemez. Hızını düşürmeden yol almaya çalışır. Hedefini kaybetmekten korkar. Çöl fırtınalarına tutulur. Yıkılmamak ve istikametini bozmamak için direnir.
Yağmurlar da görür gönlüne hakikat tohumu düşen kişi... Islanır. Üşür. Bu yağmurlar kimi zaman şiddetlenir. Göz açtırtmaz. Korunmak için saçak arar yolcu.
Gün gelir kızgın güneşlerde yol alır. Nefessiz kalır. Susuzluktan bağrı yanar. Dili damağı kurur. Gözlerinde fer kalmaz. Dizlerinde derman tükenir.
O ise yürüyüşünü kesintiye uğratmak istemez. Uğradığı menzillerde dinlenir, güç toplar ama çok da zaman kaybetmez. Dost kervanını gözden kaçırmaz.
Aklı yoldadır gönlüne tohum düşen kişinin. Yolcu olduğunun şuurundadır.
Gördüğü güzellikleri fark eder, yer yer takdir eder. Hayretini gizlemez. Hayranlıklarını sunar. Ama gönlünü kaptırmaz, çeldiricilere aldanmaz. Sahibine götürmektir muradı…
Yol uzundur. Çetindir. Tuzaklarla doludur.
Yolcu gariptir, güçsüzdür. Hasretleri vardır.
Tohum gönlüne düşmüştür ve kabuğunu kırmak, çatlatmak, hakikate ulaşmak cehdindedir.
Yolculuk yorsa da bıkmaz yolcu... Devam eder serüvenine… Bengisuyu bulmak istemektedir.
…
Gün gelir gönle düşen tohum olgunlaşır…
Yolculuğun yönü değişir. Mahiyeti farklılaşır. Yolcu aradığını bulamamıştır yanlış yollarda.
Yokuşlarda yorulmuştur. Serapları göl sanmıştır. Bir kelimenin peşine düşmüş onu bulmuştur bulmasına ama bu ona yetmemiştir.
Yürek serinlememiştir bu yolculukla… Öğrenilenler kabukta kalmıştır. Cevizin dışında dolaşmıştır sürekli seyyah… Engeller aşmış, engebelere maruz kalmıştır. Toza bulanmıştır. Güneşte kavrulmuştur.
Suyu bulmuş, sevinmiştir. Heyecanlanmıştır.
İçmiştir ama kanamamıştır. Giderememiştir susuzluğunu…
Aradığının bu almadığını anlamıştır. Bulduğu aradığı değildir. Elmas ararken cam kırıklarıyla doldurmuştur avuçlarını…
Karar aşamasına gelmiştir!
Kırmaktan başka çare kalmamıştır testiyi…
Zaten suya kanmak için suyu içmeyi değil testiği yaladığını fark etmiştir çoğunlukla…
Mânâya değil kelimeye talip olduğunu görmüştür. Dilinde söz kalabalıklaşmıştır ama gönle düşen cümleleri az olmuştur.
Hissiz cümlelere talip olduğunu ve bunları biriktirdiğini anlamıştır.
Atmaya başlamıştır gereksiz kelimeleri üzerinden… Sîneye yük olan ne varsa kurtulmayı dilemiştir artık gönlüne tohum düşen yolcu…
Yolculuğun kendi gönül göğünde olması gerektiğini duymuştur iç kulağı ile…
Gönül fezasında kendine yol almayı deneyecektir bundan sonra.
Aradığı afakta değil enfüsündeydi. Bunu anlamıştır bu zorlu yolculukta…
Aradığı özündeydi. Özüydü.
Bunca yorgunluk boşunaydı.
Mânâ tohumu madem gönle atılmıştı. Artık açmalıydı.
…
Her tohum bir emeldir… Hülyası vardır. Kendini gerçekleştirmek ister.
Arzudur her tohum geleceğe kanatlanmak, rüyasını gerçekleştirmek isteyen…
Bereketli topraklara düşüp, neşvü nema bulmak ister. Yeşermek, filizlenmek, tomurcuklanmak arayışındadır. Işığı arar… Karanlığını boğmak, ışığını bulmak ister.
İşte bunun için kabuğunu çatlatmak derdine düşer.
Uygun gönlü arar…
Sevdaya yapışmak için.
Sarmaşık olmak için…
Evet, evet…
Sevda tohumları gönülde açar…
HABER NAME/ 25.02.2012 canbolatugur@gmail.com/ https://twitter.com/ugurcanbolat