Sessiz İstilâ
“Sahip oldukların, sonunda sana sahip olur.” / Fight Club’1999
İçinde yaşadığımız “Çağdaş Küresel Medeniyet Sistemi” * tarih boyunca görülen tüm despot yönetimlerden daha despot, daha baskıcı bir ortam meydana getirdi. Yirminci Yüzyılda yetişen en büyük düşünürlerimizden biri olan Cemil Meriç’in ifadesi ile “Emirler ve yasaklar ağı ile kuşatılmış bir sistemin parçalarıyız. Ferde kılavuzluk eden gönül değil, kendi dışında bir kafa. Bir işletmeye giren herkes ruhunu vestiyere bırakıyor…” İnsan beyniyle mi düşünür, kalbiyle mi düşünür tartışması süredursun, düşünmesine gerekli eski ve yeni materyallerin zihnimize girmesi için müsaade edilmiyor. Bir kabın içine yeni bir şeyler koyabilmek, o kabın bir kısmının boş olmasına bağlı... Çağdaş zihinlerde anlamlı bir şeyler birikmemesinin en önemli nedenlerinden biri budur; içine hayatın “sağlıklı ve huzurlu insan” olarak devamı için gerekli yeni bir şeyler koyulamıyor; biçimlendirilmeye çalışılan insanın zihin kabı ağzına kadar lüzumsuzlukla doldurulmaya çalışılıyor!
Zihin, kaynaklarda farklı biçimlerde tarif edilmiş; Deneyimleri, öğrenilenleri, bunların geçmişle olan bağlantılarını şuurlu bir şekilde hafızada saklama, anlayış, kavrayış, algılama yetisi, bellek… “Bilgilerin idrak edilmesini sağlayan eksiksiz yetenek”,idrak yeteneği… “Dış ve iç duyular dahil benliğin bilgileri kazanma yeteneği.”
Bu eşsiz hazinenin işgali, insanların olayları doğal bakış açısıyla değerlendirmelerinin önene geçer. İçinde yaşadığımız devirde dijital dünya, gerçek dünyadan daha çok zaman geçirilen bir ortam haline geldiğine göre insanların benliklerinin de bu alanın niteliklerine uygun şekillenmesi gayet doğal görülmelidir. Özellikle son yirmi yılda dijital dünyadan zihinlere mütemadiyen veri akışıyla lüzumsuz bilgiler boca edilmekte ve insanda anlayacak, anlamlandıracak, arayacak bir zihin boşluğu bırakılmamaktadır. Böylece fertler, dijital dünyada alışveriş, tatil, sosyalleşme, haberleşme ve eğlence amaçlı gezinip dururken, psiko-sosyal yönden bir dönüşüm ve başkalaşıma uğramaktadır. Sosyal medya, alışveriş siteleri, arama motorları, dijital platformlar, haber siteleri, müzik ve video ortamları vs. bir taraftan rekabet içindeyken diğer taraftan zihindeki boşlukları doldurmak üzere adeta birbirlerini tamamlar nitelikte ve işbölümü tarzında tasarlanmıştır!
Bütün imkânsızlıklara rağmen, yeryüzünün şu veya bu köşesinde tercihini “insan kalmak” tan yana kullananlar, gücü yettiğince “zihin koruma ve temizliği” yapmak suretiyle zihin kaplarını kendilerine faydalı materyaller ile doldurma çabasındadırlar. Kimi bunu bilinçli ve dayanışmalı bir şekilde yapabilirken, büyük çoğunluğun bu iş için çok ciddi yardıma ihtiyacı olduğunun farkında olmalıyız. Demem o ki “düşünen insanlar” olarak, zihinlerimizin “onurlu, sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir insan yaşantısı” için sahip olması gereken gerçek bilgiler yerine, hesaplanmış klişe malumatlarla doldurulmuş olduğunu fark etmeye başlasak iyi olacak! Yaşatmayan bilgilerden olabildiğince zihni korumak, anlamaya ve anlamlandırmaya yarayan gerçek bilgi için yer açmak; yapmamız gereken şey budur! Öte taraftan buna birikim ve kabiliyeti yetmeyenlerin de “dünya gidişatını yönlendirmeye çalışan sistem ve organizasyonların niyet ve amaçlarını” iletişimin bütün tekniklerini kullanarak öğrenmelerine destek olmak yüksek duygulara sahip olan insanların doğal bir ödevidir.
Küresel medyanın; dijital materyallerle gece gündüz belirli bir çizgide tutmaya çalıştığı çağdaş insan, koca koca harflerle “ben bireyim” ben bireyim diye bağırmanın gerçek özgürlük olduğunu zannede dursun… Onun zihni belirlenmiş kalıplar, anlayışlar ve lüzumsuz malumatlar tarafından kuşatılmış ve işgale uğramış; taklitten başka çıkış yokmuş hissiyle “konfor” içinde yaşayakalmak ana amacı haline gelmiştir. Halbuki insanı insan yapan şey gerçek bilginin ortaya çıkardığı farkındalık ile mütemadiyen itiraz ve isyan ediyor oluşudur. Tembelliğe, atalete, israfa ve tüketici olmaya, lüks ve konfora, açgözlülük ve cehalete, vurdumduymazlık ve vicdansızlığa, adaletsizliğe, çirkinliğe, pespayelik ve düzensizliğe, bireycilik ve dağınıklığa karşı itiraz ve isyan edebildiği ölçüde insan olur beşer! Aklını kullanması, gayretli olması, çalışkan olması, toplumcu olması, gerçek bilgiyle donanması, istişareye açık olması, ihtiyacı kadar tüketime gayreti vs. gibi iradesi ile ortaya koyduğu tüm tercihleri bunların tam zıddını telkin eden zihin istilacılarına isyandan başka bir şey midir?!
Dünyanın neresinde olursa olsun bir millet için topraklarının işgal edilmiş olmasından daha korkuncu fert ve kitlenin zihinlerinin işgal edilmesidir. Zihinlerini işgalden koruyabilen toplumlar yeniden ayağa kalkma konusunda irade gösterebilir ama zihin ve ruh dünyası çeşitli metotlar ile ele geçirilmiş toplumların varlık göstermeleri görülmüş şey değildir. Belirlenen sınırlar içinde sevinip, yine aynı sınırlar içinde üzülmeleri, aynı şeylere ağlayıp aynı şeylere gülmeleri, aynı hadiselere öfkelenip aynı olaylar karşısında tepkisiz kalmaları istenen yığınların ana görevi itiraz ve isyan etmeyen uyumlu tüketiciler olmalarıdır.
Hangi inançtan, hangi dilden, hangi kültür ve medeniyetten olursa olsun dünya coğrafyalarına karabasan gibi çöken tek tipçi çağdaş küresel anlayış ve yaşam biçimi hakimiyetini kolayca kurmadı. Bunun için toplumlarda yapması gereken çok önemli icraatlar olmak zorundaydı. Bu maddeci düzenin kurucuları, sistemlerinin devamlılığı ve gelişerek kalıcılığı için şimdilerde moda olan tabirle “sürdürülebilirlik” gereği “kültürel hegomanya”yı kendileri için büyük bir amaç haline getirdiler. Doğuda, batıda, güneyde, kuzeyde dünyanın her köşesinde toplumları istedikleri kıvama getirmek için fertlerin zihinleri önce kuşatma altına alınıp sonra istila edilmeliydi… Tıpkı bir bölge halkının dışarıdan gelecek askeri ve insani yardımlardan mahrum bırakılması ile şekillenen abluka gibi, zihinlerin gerçek bilgi girişinin engellenmesi için kuşatılması ve nihayetinde amaca uygun olarak kullanmak üzere işgal edilmesi gerekiyordu ve öyle de oldu…Zihin dünyaları özellikle eğitim sistemi üzerinden kuşatılırken medya eliyle işgal edildi; yazdırılan kitaplar ve yazdırılan senaryolar, sınırları zorlayan deli saçması uluslararası psikolojik ve sosyolojik tez ve makaleler adım adım işgal ve istila zeminini beslediler.
Zihinleri işgal edilmek suretiyle esir alınan insanların bir köleden ne farkı olabilir ki? Özgür iradesi ile istediğini yiyip giyemiyor, vaktini istediği gibi planlayıp enerjisini istediği yere harcayamıyor, mütemadiyen tüketip şerefli insan rütbesinden, üretilmiş beşer seviyesine düşüyor; en acınası da göğüs kafesi aşağısından başka hiçbir ulvi gayesi yok! Aklı selim, kalbi selim ve zevki selim hak getire! Maalesef üyesi olduğumuz insanlık ailesinde çoğunluğun bu profilde olduğu bir dünyada yaşıyoruz ve adına da “özgür ve cesur yeni dünya” diyoruz… Ülkeler güya düşman kuvvetleri tarafından fiilen işgal edilmemiştir; ama halklar alternatif ortaya koymak, itiraz etmek, güzelleştirmek, sahip çıkmak, korumak hususunda harekete geçirecek, fikirler geliştirecek bir zihin ve gönül dünyasından mahrum bırakılarak nesiller boyu sadakatleri garanti altına alınmış yığınlar (kitle) haline getirilmişlerdir. Bu gri atmosferde aklın yeri yoktur. Burada isten şey ulaşacağımız yakınlıklara bırakılan kalıplara uymaktır; hele yapay zeka devreye girdikten sonra onlar için güvensiz olan aklın devrede olmaması gayet yerinde bir karar olmuştur.
Toplumlar için gerçek tehlike, insanlarının tüm değerleri gönüllü bir şekilde teslim edecek kıvam için yeni zihinsel kodların yerleşmesine müsaade etmeleridir. Güçlü toplumdan anladığım, “irade sahibi, fikri hür, aklı hür, vicdanı hür” fertlerinin çoğunluğu teşkil ettiği psikolojik savaş tekniklerine direnme iradesine malik bilinç toplumundan başkası değil; oysa günümüz dünyasında, ülke sınırları yerli yerinde durduğu halde zihin vatanları boydan boya istilaya uğramış devletler ve toplumlar çoğunluğu teşkil ediyor. Zihinler kirletilen bilimsel tezler eşliğinde kontrol altında tutuluyor ve “ben” den başkası için kaygı duymayacak bir kıvama getiriliyor. Yerleştirilen ana fikir şu: “Kabullen ve sunulan konforla yaşa!”
*Rahmetli hocam Prof.Dr. Teoman Duralı bu medeniyetin tam ismini “Çağdaş Küresel İngiliz-Yahudi Medeniyeti “olduğunu belirtmiş ve tüm yönleriyle tarif etmiştir. Bu isimde bir eseri de vardır ve düşünce dünyasında çok ilgi görmüştür.