Severiz şatafatı.
Severiz eğlenmeyi, gülmeyi.
Bayılırız paralar içerisinde boğulmayı.
Tek düşüncedir nefsimizin git dediği yerlere gitmek.
Başka bir düşünce yoktur aklımızda.
Sadece ve sadece dünyalığımızı en güzel nasıl yaşarız.
Avucumuz açık hep bir şeyler çekeriz.
Para mı dersin, mal mı dersin, kadın mı dersin, sen ne dersen de…
Düşünmeyiz ölümü.
Neden düşünelim ki?
O bize epey uzak sanırız.
Ölenlerden de ders almayız.
Kuru bir başsağlığı ile geçiştiririz.
Onu da ağzımıza yüzümüze bulaştırmazsak.
Anlık dostluklar yaşarız.
Çünkü bizim dostluk anlayışımız çok sığ.
Dost dediğimiz zaman bir anlık zevkler sanırız.
Anlık dertleşmeler, anlık konuşmalar ve anlık bitişler.
Hâlbuki dostluklar ebedi olması gerekirken o debdebenin içinde dostluk da eriyip gidiyor.
Yaş bu, yerinde kalmıyor.
Zaman ilerledikçe farkına varmadan yaşlanıyoruz.
Akıp giden zaman karşısında bir bakmışız saçlarımız aklaşmış, derilerimiz büzüşmüş ve hareketlerimiz kısıtlanmış oluyor.
Ne çabuk değil mi?
Bir arkaya baksak bu kadar ömür ne çabuk da geçti?
Kendimizi bir film sahnesindeymişiz gibi sanırken, artık aşağı iniş hızlanmaya başlamıştır.
Evet, şu dönen zaman çarkında eriyip giden ömrün değerini ancak yalnızları oynarken anlarız.
Gençliğimiz vardı, paramız vardı, her şeyimiz vardı.
Tek kendimizin inandığı dostluklar vardı.
Ne oldu şimdi?
Nerede sağlığımız?
Artık o debdebeli hayattan uzağız.
Elimiz tutmaz, gözlerimiz pek seçemez olmuş.
Hele ki yürürken sallanarak yürüyoruz.
Düşerim korkusu sarmış içimizi.
Bilmez miydik bir Yaradanımız olduğunu?
Aslında bilirdik de bilmemezlikten gelirdik.
Umursamazdık O’nu.
Onunla birlikte ezilenleri de umursamazdık.
Çünkü onlar bizimle boy ölçüşemezdi.
Onlar zengin değildi.
Nereden bilebilirlerdi debdebeli hayatı.
Eziktiler onlar.
Sadece onlar çalışacaklar bizler için.
Bizim tek amacımız parayı biriktirmekti.
Helal, haram demeden en kısa sürede, en fazla parayı depolamak tek gayemizdi bizlerin.
Yeter ki “cukkalar dolsun, gönüller şen olsun”u kendimiz için ilke kabul ederdik.
O ezdiğimiz insanlar bizim vereceğimiz az buçuk parayla geçineceklerdi.
Ama bilmiyorduk onların dostluklarının sağlam olduğunu.
Duruşları da sağlamdı onların.
Çünkü inanmışlıkları vardı onların.
Tek korkuları O’na karşıydı.
O korku da O’na ram olamamak korkusuydu.
Onlar ram oldu biz de perişan olduk.
Şerefli yaşam sürdüğümüzü sanırken aslında şerefin ne olduğunu anlamamışız.
Şeref bizim için para demekken onlar için haysiyet demekti.
Şeref bizim için şatafat demekken, onlar için onur demekti.
Şeref bizim için kazanma hırsı demekken, onlar için kanaat demekti.
Şeref bizim için ezmek demekken, onlar için adalet demekti.
Şeref bizim için vur patlasın çal oynasın demekken, onlar için huzura ermekti.
Şeref bizim için sadece ben demekken, onlar için “biz” demekti.
Ne yazık ki, onlarınki gerçekken bizim yaşamımız yalanmış.
Biz hayatı dolu dolu yaşadığımızı sanırken yanılmışız.
Sandık ki bu ömür bitmez.
Ama bitmek üzere.
Belki de bitmeye çok az kaldı.
Şerefimizle yaşadık sandık ama demek ki biz hayatımızda şereften çok uzakmışız.
Büyük bir hata yapmışız.
Geç de olsa bu hatanın farkına varmak da bir şereftir umarım.
Umarız ki bu az yaşanmış şerefle O’nun huzuruna kabul olunuruz.
Muhakkak ki O da bizi geri çevirmez.
Çünkü rahmeti geniş Birinin huzurundan nasıl çevrilebiliriz ki..?
Yeter ki son nefesimiz şerefli olsun.