İnsanoğlunun temel kazanımlarından ikisi düşünce ve inanç özgürlüğüdür. Allah, insanı yaratırken ona kalpte vermiş beyinde. Tıpkı kol, bacak, göz, kulak, dil, göz verdiği gibi. Bundan dolayı kalbimizin de beynimizin de fonksiyonlarını icra etmesi hem normaldir hem de gereklidir. Düşünmeyen bir beyin, hissetmeyen bir kalp normal değil hastadır. Normal, sağlıklı bir insanda , kalp, beyin, akıl, zihin... Tıpkı el, ayak, göz gibi çalışıp vazifelerini yerine getirmeli.
Fransa'daki olaydan sonra başlayan tartışmaların temelinde düşüncenin ve inancın sınırları yatıyor. Düşünce ve inancın sınırlarını ne belirleyecek? "Ben inanıyorum, inandığım inancın gereği neyse onu yaparım. Başkaları zarar görmüş, akla, bilime insanlığın temel ve evrensel değerlerine zıtmış, ben anlamam..." Demek ne kadar doğru? Bir başka taraftan aynı soruları "düşünce özgürlüğü" içinde sorabiliriz: "Allah bana akıl vermiş, zihin vermiş o zaman istediğimi düşünür, düşündüğüm her şeyi de sınırsız bir şekilde açıklayabilir kamuoyu ile paylaşabilirim. Hatta bu düşüncelerim bu fikirlerim başkalarının inancını rencide etse de, başkalarının kalbini parçalasa da. .." Diyebilir mi? Derse ne olur?
Bu sorulara değişik kültürler değişik cevaplar verir. Yalnız günümüzün geçmişten büyük bir farkı var. Artık iletişim o kadar gelişti ki Dünyanın en ücra bir köşesinde meydana gelen hadise, anında İnternet, televizyon aracılığı ile tüm dünyaya yayılıyor. Bu nedenle her inanç ve düşünce sahibi, inancını yaşarken, düşüncesini açıklarken bu gerçeğin farkında olarak eylemini yapmalı. Konuşurken, yazarken Dünya gerçeklerini bilerek, yani dünyada yaşayan tüm inanç ve düşünce sahiplerini gözeterek adımlarımızı atmak zorundayız. Ben Konyada kenar bir mahallede, kimsenin bilmediği bir evde yazdığım yazı ile dile getirdiğim düşünce, söylediğim söz bir kaç saniye içinde 6 kıtada görünür hale gelebiliyor. Bu nedenle bu gerçekleri bilerek yazmalıyım yazımı, bu hakikatlere göre dile getirmeliyim düşüncemi...
Biz Müslümanlara göre dünyada çok komik inançlar çok aşağılık düşünceler vardır. Biz bunları inanç ve düşünce özgürlüğü deyip dile getirmeli miyiz? Hayır. Çünkü Hakikatin kaynağı, tüm varlığın ve insanların yaratıcısı olan Allah Kuranında buyurur: " Allah'tan başka yalvarıp-yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah'a söverler. İşte böyle, biz her ümmete yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları Rablerinedir. O, yaptıklarını onlara haber verecektir.Enam 108" Bu dinin kutlu nebisi bu mevzuda buyurur: hiç kimse, sakın zinhar annesine, babasına sövmesin. Sahabi diyor ki: "Ya Resulallah bir insan annesine, babasına nasıl söver?" Nebiy (as) cevap verir: "Siz birisinin annesine babasına söversiniz, o da kalkar sizin annenize babanıza tepki olsun diye söver. Dolayısıyla siz kendi annenize babanıza sövmüş olursunuz. Ne derseniz onu derler. O sözü siz annenize babanıza karşı kullanmış sayılırsınız. Allah indinde o duruma düşersiniz..." Bu Hadisin, bu inancın devamı olarak şunları da söyleyebiliriz: "Biz Lat'a, Uzza'ya, Menat'a bilmem kime, hatta yani işte Buda'ya, Brahmana, Konfiçyus'a hakaret edersek onlarda kalkar Peygamberinize bir şey söylerler . Söverseniz söverler...."
Evet biz Müslümanlar bu gerçekler ışığında yaklaşırız hadiseye. Pekiyi başkaları (ötekiler yani gavurlar) bizim kutsalımıza, bizim düşüncemize hakaret ederse (söverse) nasıl davranmalıyız? Ateistler, gavurlar, bizim inancımıza, bizim kutsalımıza sözle, yazıyla hakaret ederse inancımıza, saldırırsa biz nasıl davranmalıyız? Bu sorunun cevabı aslında kısa: Halifemiz, din otoritemiz buna karar verir. Ama günümüzde böyle bir makamdam mahrum olan biz müslüman fertler ne yapmalı nasıl davranmalıyız? Dinimiz bize bu konuda nasıl bir ölçü veriyor? Bunun cevabını alimlerimiz verecek. Ben burada sadece şunu söyleyeceğim. Böyle bir durumda yapacağımız iş, vereceğimiz tepki inancımıza uygun olmalı. Yoksa kaş yapacağım derken mazallah göz çıkartabiliriz. Batının ne kadar iki yüzlü , ne kadar zalim, ne kadar hain, ne kadar acımasız, ne kadar katil, ne kadar çifte standartlı olduğunu bilmeyen yok. Buna rağmen onlar "bizim öğretmenlerimiz" olmamalı. Biz tepkilerimizi kendi değer ölçülerimiz dahilinde vermeliyiz. "Bir köpek bizi ıstırırsa dönüp bizde onu ısırmamalıyız." Onlar, düşünce özgürlüklerini bahane ederek inançlarımıza saldırırsa, yani onların düşünce özgürlüğü bizim inanç özgürlüğümüzü dövmeye başlarsa biz ne yapacağız? Alimlerimiz kısa sürede bu sorunun cevabını ümmete duyurmalılar. Yoksa haklı olarak sinirlenen, öfkelenen ve bu halde bir eylem yapan müminler, dinimize inancımıza faydadan çok zarar verirler.
.
Bu hadise ile gelişen olaylara insanımızın ve müstağrip aydınlarımızın bazı bazı tepkileri şöyle:
1- "peygamberimize sövdüyse öldürmek mi lazım? Sende onunkine söv.
2-Fransadaki Müslümanlar bazı dini örgütler niye hukuki yollarla haklarını aramayıp ellerini kana buluyorlar.
3- Bazıları da paris olayı madımak hadisesine benziyor diyorlar...
Bu tepkilere şöyle cevap vermek gerek:
1- Biz Müslümanlar, Hz Muhammed (sav) i peygamber kabul ettiğimiz gibi İsa (as), Musa (as) mıda peygamber olarak görürüz. Bu nedenle onlara hakaret de etmeyiz kötü sözde söylemeyiz. O zaman bu düşünce boşta kalıyor.
2-Maalesef Fransa kanunları Hristiyanlığa yahudiliğe hakareti suç sayarken islama hakrete ceza vermiyormuş. Müslümanlar bu nedenle Fransa da kanuni yollardan peygamberimize hakaret edenleri hukuki yollardan engelleyemiyorlarmış.
3- Bazı sapkınlarda paristeki saldırıyla Madımakla eş görüyorlar. Bu sözün sahipleri ne dediklerinin farkında değiller .Çünkü bu benzetmenin sahipleri bilerek veya bilmeyerek Madımak da ölenlerin peygamberimize hakaret ettiklerini söylemiş oluyorlar.
Netice olarak Amerika yerlilerinin (aztek inka maya kızılderili) kökünü kazıyan, Afrikayı asırlardır aç sefil bırakıp katliamlar yapan, İki Dünya savaşı çıkarıp 50 milyona yakın insanın ölümüne neden olan, Filistin yurdunu 50 yıldır işgal altında tutarak çoluk çocuk demeden her yıl binlercesini öldüren, ırak da Afganistanda milyonlarca müslümanın kanına giren, Bosnada müslümanları vahşice katledip soykırım uygulayanlar... Hep batı hep batı. Bütün bunlar doğru! Lakin bütün bunlara rağmen biz davranışlarımızı BATILILARA göre değil, kendi inanç ve düşüncelerimize göre yapmalıyız. Çünkü "ONLAR BİZİM ÖĞRETMELERİMİZ DEĞİL"