“Dünyanın asıl sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.”
**Bertrand Russell
İnsanın kendine ve yeteneklerine güvenmesi, özgüven sahibi olması iyi bir şeydir ancak, bu kibire dönüşürse ne olur? -Küstahlık olur! Küstahlık, hak edilmemiş özgüvenin dışa vurumudur. Kibirli hakkı bilmez, bilse de kabullenmez… Kibirlinin psikolojik analizi yapıldığında, hâkim duygunun özgüven değil, öz beğeni olduğu görülür. Özgüvenle ukalalık arasındaki çizginin ince ayırdına varmak lazım… İnsanların hallerine dikkatlice baktığımızda birçoğunun ukalalık ile özgüveni karıştırdığını görebiliriz. Bu sadece günlük hayatta değil, insanlar asıl ve ağırlıklı olarak sosyal medyada yaptıkları paylaşım ve yorumlarında özgüvenli olayım derken ukalalık ve/veya küstahlık boyutuna geçmişlerdir de haberleri yoktur!
“Cehalet eskiden de vardı ama hiç bu kadar özgüvenli olmamıştı” diyor bir yazarımız… Küçüklükten itibaren psikolojik bir problemi olmayan, çeşitli şekillerde baskılanmamış sağlıklı her insanda gelişmesi beklenen bir şeydir özgüven … Ama maalesef günümüzde küresel bir yayılım gösteren vicdan yoksunluğu, kurnazlık, kestirme yoldan bilgi ve maddi değer elde etme eğilimi ve vurdumduymazlık doğal iletişimi zehirliyor.
Küstahlığın zirvesindeyken, “ ben özgüven sahibiyim” diyerek kendini avutuyor insan… Halbuki özgüven dediğimiz şey; kişinin hayatın iniş çıkışları karşısında sağlam bir duruş sergileyebilecek, insanlarla sağlıklı iletişim kurabilecek, zorunlu veya tercihli işlerini yürütebilecek, yetenek ve birikimini ortaya koyabilecek cesarete sahip olma halidir. Özgüven duygusu doğumla birlikte sahip olunan değil, sonradan kazanılan bir değerdir; ortaya çıkma süreci, kişinin kendini tanıması ve yapabileceklerinin farkına varması ile başlar. Sahici özgüvende bahsedilen şey, içi boş cahil cesareti değil; doğal bir samimiyetle yetenek ve bilgiyi kullanabilme ve/veya paylaşmakta cesur olmaktır.
Potansiyeli ile neleri başarabileceğini bilen, kendinden emin, sağduyu sahiplerinin özgüven sahibi olmaları doğaldır. Hayat serüveni diğer insanlarla iletişime bağlı olarak yürür; sağlıklı iletişim ancak gerçek özgüvene sahip kişiler arasında cereyan eder. Özgüvenli, yetişmiş olgun insan; nerede konuşup susacağını, nasıl adım atacağını ve nerede duracağını bilen sağduyu sahibi kişidir. Bu meyanda sağduyulu ve özgüvenli kişilerden şu sözleri sık sık duyarız: Bilmiyorum-Hayır-Üzgünüm-Özür dilerim-Nasılsın? -Bak ne diyeceğim! -Teşekkür ederim-Biraz daha anlat-Yardım eder misin? -Benim kapasitem ve gücüm buna yetmez -Ben bunun için endişelenmezdim-Bu iyi hissettiriyor… vs.
İletişim kanallarından habire kendine güvenmenin önemini vurgulayan mesajlar alırız ve mütemadiyen konu üzerine yazılmış yüzlerce kişisel gelişim kitabı, konferanslar, video konuşmaları, podcast tavsiyelerle karşılaşırız… Ancak kaçırılmaması gereken ana fikir; kişinin potansiyelini bilmesi, bilgisini ve yeteneklerini geliştirmesi sonunda, atacağı cesaret adımları olmasıdır. Cehalet ve yetenekten yoksun kof özgüvenin bize faydadan çok zarar getireceğinden bahseden pek çıkmaz. Kendine güvenme duygusunun karanlık yanları da olduğunu görebilmek lazım ve bundan korunma yollarını özellikle dijital çağın genç kuşağına göstermek… Malum olduğu üzere kendine güvenmek özellikle Batılı toplumlarda olması gerekenden çok fazla öne çıkartılan bir konu. Tüketici ve ben merkezci yaşam tarzı pazarlamacıları tarafından körüklenen kof özgüven, acaba ne gibi olumsuzluklar doğurabilir?
1.Dikkatli olunması gereken en önemli nokta özgüvenin bilgi ve donanım düzeyi ile gerçek anlamda yeterli olma özelliklerin önüne geçmemesidir. Belirli bir konuda (Kulaktan dolma) yüzeysel bilgi sahibi olmak ya da birazcık gelişmiş olmak o konuyla ilgili bir “yalancı özgüven” ortaya çıkarsa bile, bir süre sonra mutsuzluk ve hüsrana uğrama ihtimalinin farkındalığı önemlidir.
2. “Özgüven patlaması” diye tabir edilen “aşırıya kaçan özgüven”, bir süre sonra sahibinde öz farkındalığı azaltır. Meydanı boş bulup kendine aşırı güvenen kişi küstah sınıfına girdiğini göremiyor, hatalarını kabullenemiyor ya da eksik olduğu konu ve yetenekleri farkında olamıyor. Bu hal hayatın her alanında mutsuzluk, problem ve çıkmazlara gebe… Akademik unvan, mevki veya maddi imkândan kaynaklı güç zehirlenmesi ile gelen gerçeğe kör özgüven birçok zarar, başarısızlık ve huzursuzluk getirir.
3. Dünyanın her köşesine dal-budak salmış olan “Çağdaş küresel tüketim zihniyeti” her vesile ile bilgi düzeyi, yeterlilik ve yetenek yerine bunlardan yoksun (kof) aşırı özgüveni teşvik etmesi özellikle tüketimin ana hedef kitlesi gençler ve kadınlara zarar veriyor. Günümüzde geri planda tüketim senaryolarını yazanlar bu iki sınıf üzerinde “tamamen duygusal” yatırımlar yapıyor… “Kendine güven, hayatının kontrolünü eline al, özgüvenini kazan, başarabilirsin” gibi içi boş laflar ve vaatler çoğu kez hüsrana ve hayal kırıklığına yol açmaktan başka bir işe yaramıyor; çünkü meydan boş değil! Araştırmalara göre, başarılar çoğunlukla zekâ, yetenek ve cesarete bağlanırken; kestirmeci genç erkekler ve kadınlar genellikle bunun özgüvenle çok çalışmak ya da şansa ve ilişkilere bağlı olduğunu düşünüyor. Hele iş yaşamında aşırı kendine güven gerçek anlamda yeterliliğin önüne geçmeye çalıştığında bu durum bilgili, yetenekli ve tecrübelilerin daha kolay yükselmesine neden oluyor.
4.Topluma aşırı özgüven pompalanması narsistik (abartılı öz önem duygusuna sahip, yüksek derece ben merkezci kişileri tarif eder) bir kültürün yayılmasına neden oluyor. Siyasette, iş dünyasında veya sosyal hayatta kof özgüvenli insanların ön plana çıkartılması ile kişisel farkındalığı yüksek, kendini eleştirebilen, empati sahibi insanların işleri ele almasının önüne geçiliyor; böylece bireysel ve toplumsal ideal gelişme ötelendikçe öteleniyor. “Ne pahasına olursa olsun gündemde kalma” çabası kaçınılmaz olarak yozlaşmayı ortaya çıkarıyor.
Kurban Bayramınızı tebrik eder, nice kıymetli ve övülmüş vakitlere sevdikleriniz ile birlikte ermenizi temenni ederim.
*Bu yazıyı beğendiyseniz sosyal medya hesaplarınızda paylaşıp daha çok kişinin okumasına vesile olabilirsiniz. İlginize minnettarlıkla…
** Bertrand Russel >> Fikirlerini benimsediğimden değil; sadece konuyla alakalı güçlü bir ifade olduğundan bu sözünü alıntıladım.