Köy, taşra, tarım, hayvancılık, yem, tarım sanayii, fabrika, işsizlik ve istihdam deyince "Şeker Fabrikaları" akla gelir ama; bizim önerdiğimiz şekliyle 'ÖZERKLEŞTİRME' değil de maalesef 'özelleştirme' yani -bu köşede defalarca yazdığım üzere- seksen yıllık birikimleri sekiz yılda içten veya dıştan 'birilerine peşkeş çekme' ve 'babalar gibi satma' tehlikesi deyince de "Şeker Fabrikaları" akla geliyor. Satılanlar satıldı, gidenler gitti, geride çok az şey kaldı. Ve sonunda sıra maalesef "Şeker Fabrikaları"na da geldi veya getirilmek isteniyor!
Öyle olunca da Şeker'in tadı kaçtı!
'Tarım' çöktü, 'hayvancılık' çöktü, 'yem üretimi' çöktü, 'istihdam' çöktü; bunlar çökünce tarım kesiminin yaşadığı yörelerde 'işsizlik' patladı, ülke genelinde 'ithalat' patladı, eski tarım ülkesi Türkiye 'tarım ürünleri ve et/hayvan ithal eder hâle getirildi' ve sonunda son darbeyi vurmak üzere sıra "Şeker Fabrikaları"nın satılmasına geldi!
Öyle olunca da Şeker'in tadı kaçtı!
Özelleştirme İdaresi öteden beri Türkşeker A.Ş'nin elindeki 25 şeker fabrikasına gözünü dikmiş durumda... Kendince mâkul (!) 'özelleştirme' gerekçeleri ileri sürüyor... Ama her nedense bizim ve ülkemizdeki âkil insanların önerdiği 'özerkleştirme' önerilerimizi bir türlü nazarı itibara almıyor!.. Acaba neden, neden, neden?!. Gizli veya aşikâr, küresel sömürü sermayesinin ve uluslararası şeker kartellerinin oyunlarını ve baskılarını gördükçe, burnumuza pis kokular geliyor, aklımızın ve ağzımızın tadı kaçıyor...
Öyle olunca da Şeker'imizin tadı kaçtı, kaçıyor!
'Şeker' dışında, şeker pancarı ve şeker pancarından yapılan değişik gıdalarla ilk tanışmam, Kosova'dan Türkiye'ye hicret ettiğimiz ilk yıllara (1957-58) dayanır. Kayseri ile Yozgat arasındaki Boğazlıyan'da, büyük amcamız Cemal Amca'nın arazileri ağırlıklı olarak şeker pancarı ekiliydi. Pancar sulama günlerinde veya pancar toplama mevsiminde ben küçük bir çocuk olarak büyüklerimin ve annemin yanında pancar tarlalarındaydım.
Altmışlı yıllardaki orta ve lise tahsili dönemimde, okul veya özel olarak Burdur Şeker Fabrikası'na defalarca gittiğimi hatırlıyorum; hayatımda ilk defa fabrika gezdim!..
Daha da önemlisi, yetmişli yıllarda bir müddet Akevler Kooperatifi'mizin başkanlığını yapan eski senatör ve eski Uşak Şeker Fabrikası Müdürü Remzi Güres ağabeyimizin anlata anlata bitiremediği fabrika yöneticisi olduğu yıllardaki hatıralarını hatırlıyorum. O Uşak Şeker Fabrikası ki; Alpullu'dan sonra 1926 yılında ikinci olarak kurulmuştu ve devletleştirildikten sonra Remzi Güres ağabeyimiz müdür olarak atanmıştı.
Şeker ve şeker pancarı sadece benim değil; dünyaya geldiğimiz andan itibaren hepimizin enerji kaynağımız, tatlı gıdalarımızın tatlandırıcısı, ağzımızın tadı, çok önemli temel gıdamız. Şeker Fabrikaları köyümüzün, köylümüzün, çiftçimizin, tarımımızın, hayvancılığımızın, şeker ve yem sanayimizin, ilk sanayileşmemizin, işçilerimizin, velhasıl çok yönlü istihdamımızın ana merkezleri. Yani; şeker pancarı ve şeker fabrikalarımız ülkemiz açısından aynı zamanda stratejik bir önemde, bundan dolayı da iç ve dış saldırılara maruz kalıyor. Hep söylüyoruz, yazıyoruz, bıkıp usanmadan hatırlatıyoruz: Yöneticiler ve siyasiler olarak beceriksizlikleriniz sebebiyle 'iflas' ettiyseniz, halkın malını 'özelleştirme' adı altında birilerine peşkeş çekmeyin, halkın malını 'ÖZERKLEŞTİRME' ile yine halka verin.
Uzun lafın kısası; yöneticilerimiz ve siyasilerimiz bu kadar önemli bir konuda adeta hıyanet veya en hafifinden gaflet içinde oldukça, üzülmemek elde değil.
Öyle olunca da Şeker'imizin tadı kaçtı, kaçıyor!