18 Martın yaklaşması nedeniyle birkaç gündür Çanakkale Şehitleri etkinliklerle minnet ve şükranla yâd ediliyor. Ülkemizde uzun yıllardan bu yana içi boşaltılmış, geçmişine, değerlerine yabancı ve küçümseyen tarih öğretimi, şanlı tarihimize duyarlı bir nesil yetişmesine mani olamadı. Artık nesiller bu güzel ülkede yaşamanın bedelini hayatlarını vererek ödeyen şehitlerini, Yahya Çavuşları, Seyit Çavuşları, Kınalı Kuzuları büyük bir minnetle ziyaret ediyorlar. Üç dört yıl önce iki otobüsle gittiğimiz şehitliklerde, Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş yüzlerce otobüs ve binlerce ziyaretçi öğrenci ve vatandaşla karşılaşmıştık. Hatta kalabalıktan dolayı şehitliklerin hepsini ziyaret edememiş, yarıda bırakmak zorunda kalmıştık
Memleketimizde gerek okullarda ve gerekse üniversitelerde ve hatta vatandaşlarımızda tarih bilincinin oluşmasında Çanakkale Şehitlikleri geçmişinde olduğu gibi tarihi görev üstlendi. Tarih Gelibolu Yarımadasında tekrar canlandı. Osmanlı coğrafyasının her yerinden gelip Şehit düşmüş gencecik “kınalı kuzuların” yılın her gününde gözü yaşlı kalabalıkları ağırladıklarını görebilirsiniz. Bütün bunların yanında duyarsızlık, vefasızlık ve içi maneviyattan boşaltılmış bir tarih empoze etme çalışmaları da yok değil.
‘’Çanakkale Mahşeri’’ isminde müthiş bir kitap vardır bilmem okudunuz mu? Mehmed Niyazi’nin bu kitabı gözlerinizi yaşartarak Çanakkale savaşlarını yaşatır. Kınalı kuzuların şanlı hikâyelerini okudukça böyle bir neslin torunu olmanın kıvanç ve gururunu duyarsınız.
Edirne Mimar Sinan Vakfı olarak Mehmed Niyazi’yi ağırladığımızda bize bir hatırasını anlattı. Ezineli Yahya Çavuş’un hayatını araştırırken torunlarına ulaşmak istemiş. Bu hususta Ezine kaymakamından bilgi istediğinde, bir bilgisi olmadığını söylemiş. Mehmed Niyazi araştırmaları sonunda Yahya Çavuş’un torununun Ezine hükümet binasında çalıştığını öğrenmiş. Düşmanın bile gıpta ettiği Yahya Çavuşa vefaya bakınız!
Geçmişini bilmeyenin, geçmişine sahip çıkamayanın geleceği de olmaz ve geleceğine sahip çıkamaz.
Çanakkale savaşları gerçek bir destandır. Ama bu destanın görünmeyen kahramanları da çoktur. Ben deniz Gümüşhanevi Hazretlerinin halifelerinden, eski Gelibolu mutasarrıfı ve Bayramiç müftüsü Çırpılarlı Ali Efendi’nin hayatını araştırırken evladının naklettiği şöyle bir hatıraya ulaştım: Çanakkale Savaşlarının en şiddetli bir şekilde devam ettiği günlerde, bir gece askerleriyle beraber bitkin bir şekilde çıkartmaya karşı pusuda bekleyen yüzbaşının yanına bir şahıs gelir. Yüzbaşıya hemen askerlerini işaret ettiği koya hazırlık yapıp pusuya yatırmasını zira biraz sonra o koydan çıkartma olacağını söyler. Yüzbaşı askerlerine oraya pusu kurdurur ve biraz sonra başlayan çıkartma kanlı bir şekilde geri püskürtülür. Yüzbaşı hayret ve heyecanla o şahsa kim olduğunu sorduğunda ‘’ ben Bayramiç Çırpılar köyünden Ali’yim’’der.
Savaş bitiminde o Yüzbaşı Ali Efendi’yle görüşmek üzere atına binip Çırpılar Köyüne ulaşır. O sıralar Ali Efendi kendi kurduğu medresede öğrencilerine ders anlatmaktadır. Misafirini buyur eder. Fakat yüzbaşı olayı anlatıp minnet ve şükranlarını iletmek istediğinde yüzbaşıyı konuşturmaz.
Biz şehitlerimizi ne kadar yâd etsek, ne kadar minnet etsek hiç şüphesiz azdır. Onların mükâfatını da bizler veremeyiz. Zira Mehmet Akif’in dediği gibi şehitleri karşılayan peygamberdir.
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.