*** Bu yazı Mavi Marmara’da şehit düşen kardeşlerimize ithaf edilmiştir. ***
(3. ve son bölüm)
Mektubumun sonuna yaklaşırken asıl anlatmak istediğim konuya girmek istiyorum:
Son görüşmemizde şehitlik ile ilgili, doğrusu beni hem şaşırtan hem de ziyadesiyle memnun eden sözlerinizi gece gündüz demeden, her nefesimde düşündüm. Attığım her adımda, gördüğüm her surette sizin, sanki şehit olmayı istemek utanılacak bir şeymiş gibi, mahcup ama vakarlı, kırılgan ama kararlı, sessiz ama çığlık atmaktan daha etkili tavrınızı gördüm.
Önce Rabbimizin buyruğunu dinleyelim:
“Sakın Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.” (Bakara/154)
Ardından Peygamberimiz (SAV)’in mübarek sözlerine kulak verelim:
Hz. Enes (RA) anlatıyor: “Resûlullah (SAV) buyurdular ki: “Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, ŞEHİD olanlar hariç. O, şehidlik sebebiyle mazhar olduğu üstünlükler ve kerametler dolayısıyla yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı temenni eder.”
Cabir İbnu Abdillah (RA) anlatıyor: “Abdullah İbnu Amr İbn-i Haram, Uhud günü, öldürüldüğü zaman Resûlullah (SAV) bana rastladı ve: “Ey Cabir, seni niye böyle kalben kırık (ve üzüntülü) görüyorum” buyurdu, Cabir de: “Ey Allah’ın Resûlü! Babam şehit düştü, geriye bir yığın horanta ve borç bıraktı” demiştir. Peygamberimiz de: “Sana, Allah’ın babanı karşıladığı şeklin müjdesini vereyim mi?” diye sordu. Cabir: “Evet! Ey Allah’ın Resûlü!”dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz açıkladı: “Allah her kimle konuştu ise mutlaka hicab gerisinden konuştuğu halde babana vicahen konuştu ve: “Ey kulum! Benden ne dilersen dile, dilediğini sana vereyim!” dedi. O da: “Ey Rabbim! Beni bir kere daha yarat, senin yolunda ikinci kere öleyim!” dedi. Rab Teâlâ Hazretleri de: “Benden daha önce şu hüküm sadır oldu: “Ölenler artık dünyaya bir daha dönmeyecekler” buyurdular. Baban da: “Ey Rabbim, öyleyse (benim durumumu) arkamda kalanlara ulaştır!” dedi. Bu talep üzerine şu ayet nazil oldu: “Allah yolunda şehid edilenleri ölü sanma. Onlar Rablerinin katında hayat sahibidirler ve O’nun nimetleriyle rızıklanırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamamış (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceğine sevinirler.” (Al-i İmran/169-170)
Şehitlikle ilgili bakış açımı en güzel yukarıda zikrettiğim hakikatler yansıtabilir diye düşünüyorum.
Son görüşmemizde bahsettiğiniz ve bir gemide şehit olduğunuzu gördüğünüz rüyayı ise yorumlamaktan acizim fakat beşer acziyeti içerisinde şu kadarını ifade etmeme müsaade ediniz. Şehitliğin yüce makamının yanında, Allah ve Resulünün yolunda, tarih boyunca İslam’ın en azılı düşmanları olan Yahudiler tarafından öldürülmek her halde o şehide lütfedilmiş ayrı bir nimet olsa gerek. Bu şehitlik, çaresizliğin son noktası olabilecek deniz üzerinde bir gemide nasip oluyorsa şehadetinizin mertebesini artırmak içindir diye düşünüyorum.
Marmara’nın mavi ve temiz sularından ayrılıp, Kızıldeniz’e yolculuk yaparken bir gece yarısı Yahudi kurşunlarına hedef olmak, İsrail saldırganlığının tüm dünyada nefret uyandırmasına vesile olur inşallah. 50 küsur yıldır bilfiil devlet eliyle, belki 150 yıldır da her türlü fırsatı kullanarak sinsi planlarının uygulayıcısı olan Yahudilerin dünya siyasetinden silinişlerinin başlangıcı olur. Rüyanızda gördüğünüz gemide şehit düşen aziz insanların kanı bir gün öyle büyüyecek ki, o kan Müslümanlara zulmetmeyi hayatlarının gayesi bilen alçakların boğulduğu deryaya dönüşecektir. Buna tüm kalbimle inanıyorum.
Kaderimizde izdivacımız var ve bu izdivaçtan sonra sizin şehitliğiniz nasip olacaksa arkanızdan bir damla gözyaşı dökmeyeceğimi, bir şehit eşi olarak başımın daima dik duracağını söyleyebilirim. Tercih hakkım olacaksa, Rabbimden niyazım, naçiz bedeninizi o sularda veya düşman topraklarında bırakmaması şeklindedir. Çünkü ahir ömrümde kimseler tarafından rahatsız edilmeden, dertleşebileceğim bir mezar taşı en büyük mutluluğum olacaktır.
Son olarak bu konu ile ilgili kendi adıma size bir söz verebilirim: Arkanızdan, Allah (cc) sizin vesilenizle bana emanet(ler) bırakacaksa bu emanet(ler)in, babaları gibi şehitlik aşkı ile yetişmesi için elimden gelen gayreti göstereceğim.
Kendisinde hayat olduğunu müjdeleyen Efendim;
Düzensizlikle kaleme alınmış bu satırlar, bir Pazar gecesi, ilerlemiş saatlerde, derin yalnızlıklarda, hatası ve sevabı ile yazıldı. Yazıp yazmamayı aştım, lakin gönderip göndermemeyi aşabilir miyim bilmiyorum.
Gönül silkinişlerine aday gönül erine yazacaklarım şimdilik bu kadar. Yazdıklarım anlayış nazarı ile okunursa kendimi bahtiyar hissedeceğim. Ayrıca tekrar belirtmek isterim: Bunları gereksizce neden yazdın diye sormayınız. Bir tanıtım olarak değerlendirin benden yana. Bir düzensizliğin ve uygunsuzluğun tanıtımı olsun. İfadeden uzak ifadelerle demek istediklerim barışırlarsa maksadım hâsıl olur.
Anlamaya zorlayan cümlelerimden dolayı size özür beyanlarımı iletirim. Selam ile…
NOT: Başlamadan biten mektubun yazarı buraya ve arka sayfaya kaç tane şiirini yazdı ve sildi. Daha güzelleri gelecek diye…
Ferhat, sabaha kadar sayısını hatırlamadığı kadar okudu mektubu. Öyle ki; cümle cümle, kelime kelime, harf harf ezberledi. Sabah namazından sonra da yapacağı telefon görüşmesi için hazırlık yaptı, kendince notlar aldı.
Aslı, öğlene bir saat kala öğrenci evindeki diğer kızlar ahizeyi kaldırmasın diye telefonun başında, büyük bir heyecanla beklemeye başladı. Sık sık saatine baktı, başka zamanlarda su gibi akıp giden zamanın bir türlü ilerlemeyişine kızdı. Keşke öğleden sonra demeseydim belli bir saat verseydim diye düşündü. Ama korktuğu başına gelmedi. Bir müddet sonra telefon çaldı. Büyük bir heyecanla cevapladı:
-Efendim.
Aslı’nın sesini duyunca bildiği her şey Ferhat’ın kafasından silindi. Daha önce de Aslı’nın sesini duyduğunda hep aynı duyguları yaşamıştı. Unutmamak, daha doğrusu nutkunun tutulduğu anlarda kopya çekmek için aldığı notlara bakmak aklına bile gelmedi.
Aslı, birkaç saniye süren bu sessizliğin bir ömür boyu sürdüğünü zannetti. Ferhat’ın tek kelime ile verdiği cevap bütün sıcaklığı ile benliğini sardı, tebessümünün Ferhat tarafından görülmediğine sevindi ve içinden sessizce Rabbine hamd etti.
-MERHABA!